Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2013 Perşembe

MAHKEMELERDE ENGELLENEN SAVUNMALAR BU KİTAPLARDA


Komutanlar kararı önceden görmüştü


Balyoz Davası’nın temyiz duruşması Yargıtay 9. Dairesi’nde 9 Ekim’de görüldü. Cezaların onanması, tahliye kararları, tutuklu yakınlarının isyanları, sevinçleri güne damgasını vurdu.
Aralarında Ergin Saygun, Çetin Doğan, Dursun Çiçek, Engin Alan, Mehmet Otuzbiroğlu ve Özden Örnek’in de bulunduğu 237 sanık hakkında verilen mahkûmiyet kararları onandı.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Esaretten kurtuluşa


Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, bir soru önergesine verdiği cevapta, son üç yıl içinde TSK’den emekliliğini isteyen general-amiral-subay-astsubay sayısının 13.751 olduğunu açıkladı.
Bu sayıya Ergenekon, Poyrazköy 1-2, Amirallere Suikast 1-2, Askeri Casusluk, Fuhuş ve Şantaj (İstanbul-İzmir), 28 Şubat vd. soruşturma ve davalarına dâhil edilerek tasfiyesi gerçekleştirilen 2-3 bin subayı da eklersek, Türk Ordusu’nda yapılan tasfiyenin boyutları ortaya çıkar.
Türk Ordusu, tarihinin en büyük saldırısı ile karşı karşıyadır.
Ve yine Türk Ordusu, tek bir kurşun atmadan tarihinin en büyük zayiatını vermiştir.

“Yargıya güvenelim” gafleti
Bu büyük “yenilgi”nin temel nedeni, Ordunun karşı karşıya olduğu düşman saldırısını görememesidir.
İlk tutuklamaların ardından ve daha sonra uzunca bir süre, “Yargıya güvenelim, gerçekler ortaya çıkacak” sözlerinde ifadesini bulan gaflet, birçok Balyoz davası tutuklusunun açıkladığı üzere, bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından 2012 yılında bile hâlâ söylenebilmekteydi.
Tutuklamaların sürmesi ve davaların açılması ile birlikte bu görüş yavaş yavaş değişti.
Tutuklu subayların bizzat yaşadıkları ve daha önemlisi tertibe karşı başından beri verilen mücadele gözleri açtı, zihinleri aydınlattı.
Çok sayıda komutan, yaşadıklarından hareketle kitaplar yazdı, yazmaya devam ediyor.
Yazılan kitaplar, ilk başta yaşanan kanunsuzluğu sergilemekten ibaretken, giderek Türkiye’yi hedef alan bu saldırının arkasındaki adresi açıkça ortaya koyan ve saldırının nasıl püskürtüleceğine ilişkin görüşleri içermeye başladı.
Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen’in “Kardak’ta Kahraman, Hasdal’da Esir” adlı kitabı, Kaynak Yayınları’ndan çıktı.
Kitap bir yandan TSK’ye saldıran “çete”nin suçlarını somut bilgilerle ortaya koyuyor; diğer yandan çıkış yolunu gösteriyor.

Tertibin arkasındaki güçler: ABD-AKP-F Tipi Cemaat
Albay Türkşen, her şeyden önce TSK’ye yapılan bu saldırıyı gerçekleştiren güçleri netlikle belirlemektedir:
“… kurgu davalar esas olarak üç güce fayda sağlamıştır… Bu üç güç elbette ABD-AKP-F Tipi Cemaattir.” Erdoğan’ın zaman zaman aldığı tavırlar (Başbuğ’la ilgili sözleri, hastane ziyareti vb.) kimseyi yanıltmamalıdır. (s. 34)
ABD ise, kontrolden çıkan, kendi bağımsız gücünü inşa eden, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de ulusal çıkarı esas alan TSK’den rahatsızdır.
Ve operasyon AKP’nin sunduğu olanaklar ile F Tipi Cemaatin, Emniyet, Ordu ve Yargı içindeki elemanları marifetiyle yürütülmektedir. (s. 341-342)
Albay Türkşen, tertibi yürüten bir gizli suç örgütünün varlığını, somut olaylardan hareketle anlatmaktadır. Kitabın 120. sayfasında Komplo Örgütü’nün şemasını da vermektedir.

TSK’ya neden saldırıyorlar?
Ali Türkşen, Türkiye’yi hedef alan komplonun, özel olarak TSK’ye ilişkin hedeflerini de şöyle sıralamaktadır:
1. “Görevde bulundukları zaman icra ettikleri faaliyetlerle hem ABD’yi, hem de komplo çetesinin eleman ve sempatizanlarını zor durumda bırakan, faaliyetlerine engel olan emekli general ve amirallerin tutuklanması ile hem intikam alınmış, hem de hâlâ görevde olanlara ‘yıllar geçse bile Silivri’ye göndeririz’ mesajı ile gözdağı verilmiştir.”
2. Hâlâ görevdeki amirallerin tutuklanması ile tayin ve terfilere fiilen müdahale edilmiştir.
3. Önümüzdeki 15-20 yıl içinde TSK’nin komuta kademesini oluşturacak kurmay albaylara yönelik tutuklamalar ile, Orduya en büyük darbe vurulmuştur.
Türk Ordusunun geleceğini ipotek altına alma hamlesi yapılmıştır.

Çıkış yolu
Albay Ali Türkşen, bu saptamaları yaptıktan sonra, çıkış yoluna da işaret ediyor:
“Türk ulusu artık bağımsız yaşamak ile nohut/makarna/kömür alışverişi arasında bir tercih yapmak zorunda kalacağı noktaya doğru süratle ilerlemektedir. Her gün daha da muhafazakârlaşan günümüz Türkiye’sinde, TSK’nin bu süreçten etkilenmemesini düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle Türk askerinin yeniden Mustafa Kemal’in askeri olduğunu hatırlaması için gereken baskı artık kendi içinden değil, Türk ulusunun ortak iradesinden gelmek zorundadır. Ortada bu seçenek dışında bir alternatif kalmamıştır.” (s. 356)

Zorunlu son söz
Örgütlü olmayan bir ulusun, iradesi olmaz.
Daha doğrusu “Ulus”, iradesini Öncü Örgütü ile ortaya koyar.
1920’lerde Türk Ulusunun iradesini hayata geçiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti idi.
Günümüzün “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” vardır. Ve Parti olarak, milli Cephe olarak, Gençlik Örgütü olarak, basın ve yayın araçlarıyla (Günümüzün Hâkimiyet-i Milliye gazetesi) mücadele alanındadır.
Bütün sorun her yurttaşın bu mücadele mevzisine bir an önce girmesidir.
Hâlâ görevde olan Albay Türkşen’in yapamayacağı bu çağrıyı, kitabın son sözü olarak biz söylemiş olalım.

Mehmet Bedri Gültekin
ulusalkanal.com.tr

-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;


,

17 Mayıs 2013 Cuma

Türk bayrağı nasıl göndere çekildi



“GİZLİ” kodlu mesaj İstanbul’daki SAT Grup Komutanlığı’na ulaştığında saatler gece yarısına üç-beş dakika kalayı gösteriyordu.

Tarih 29 Ocak 1996’ydı.
Ankara’dan gelen mesaj “Acil” kodu taşıyordu.
Mesajı alan nöbetçi komutan mesajı okudu ve en güvendiği arkadaşlarından bir üsteğmeni arayarak gizli emri ona da okudu ve sordu:
“Var mısın?”
Üsteğmen bir saniye bile düşünmeden “Varım” dedi.
Türk SAT komandolarının Kardak kayalıklarına çıkma harekâtı işte bu emirle başladı.


ZODYAK BENZİNLERİNİ ŞAHSİ KREDİ KARTLARI İLE ALDILAR
30 Ocak günü, malzeme, silah ve patlayıcılarla Dalaman’a uçtular.
Yanlarında şişirilmemiş zodyak botlar da vardı.
İntikal öyle hızlıydı ki, zodyaklar için gerekli benzini bile yolda aldılar.
Parayı, üsteğmenin özel kredi kartıyla ödediler.
İlk hedef Bodrum askeri kampıydı.
Ellerinde Kardak kayalıklarının konumunu gösteren ayrıntılı haritalar bile yoktu.
Bir kâğıt üzerine basit bir kroki çizildi.
Ankara’dan gelen çok kesin bir talimat vardı.
Sağ taraftaki adaya çıkılacaktı.
Bu emir iki-üç kez “Çok önemlidir” denilerek tekrarlanmıştı.
Bu brifingden sonra SAT komandoları çıkarma harekâtının başlayacağı Gümüşlük koyuna hareket etti.


GÜMÜŞLÜK’TE ONLARI BİR SÜRPRİZ BEKLİYORDU
30 Ocak gecesi saat 24 sularında Gümüşlük koyu ıssız denecek kadar tenhaydı.
Kış mevsimi olduğu için restoranlar kapalıydı.
Komandoların başındaki komutan Gümüşlük’e ulaştığında onu bir sürpriz bekliyordu.
Hürriyet’in Ege Temsilcisi Nedim Demirağ ve Hürriyet muhabirleri oradaydı.
Önce zodyaklar şişirildi.
Sonra uzun iskeleden patlayıcılar ve silahlar yüklendi.
O tarihi anı Hürriyet muhabirleri görüntüledi.
Sonra zodyakların motorları çalıştırıldı.
Türk SAT komandoları, belirlenen adaya adımını attığında gece yarısını geçmişti.
Tarih 31 Ocak’tı ve saatler tam 01.40’ı gösteriyordu.
Komandolar stratejik noktalara yerleşti.
Ve sıra, operasyonun en dramatik anına geldi. Kardak’taki Yunan bayrağı indirilecek ve yerine Türk bayrağı dikilecekti.


KOMUTAN KARANLIKTAKİ SESSİZ TÖRENİ ANLATIYOR
İşte o anı, operasyonun başındaki kahraman komutandan dinliyoruz:
“İki kişi yavaşça yerimizden kalktık. Yunan bayrağı mevzilendiğimiz kayalığın tam orta yerindeydi. Son derece ve sessizce sürünerek direğe yaklaştık. Ortada ters giden bir durum görünmüyordu.
Yunan bayrağının tuzaklanmış olması ihtimaline karşı yanımızda getirdiğimiz ince ipi iyice açarak birbirimizden yaklaşık 10 metre kadar açıldık.
Daha sonra yavaşça ilerleyerek ipin direğe temas etmesini sağladık.
Direği önce yavaş yavaş sonra sert bir şekilde gerdirmeye başladık.
Her hangi bir patlamayla karşılaşmayınca, kalkıp Yunan bayrağının direğe bağlandığı ipleri bıçakla kestik.
Sonra çantamdan, yanımda getirdiğim, Yunan bayrağının üç-dört katı büyüklüğündeki pırıl pırıl bayrağımızı çıkarttım.
Gergin bir şekilde direğe bağladık.
Rüzgârın etkisiyle dalgalanmaya başlarken, iki SAT komandosu olarak biraz geri çekildik esas duruşta selamımızı vererek, bayrak çekme törenini eksiksiz yerine getirmiş olduk.
Yağmur yağıyordu ve gözyaşlarımız yağmur damlalarına karışıyordu.”



BAK OĞLUM BU ABİLERİN YÜZÜNÜ SAKIN UNUTMA
Operasyon 8 saat sürdü.
Komutan ve yanındaki komandolar Gümüşlük İskelesi’ne döndüğünde etraf tam olarak aydınlanmıştı.
Bodrum’a dönmek için askeri araçları beklerken, 20-25 yaşlarında bir kadın, kucağındaki çocuğu ile komutana yaklaştı.
Yanında eşi de vardı.
Genç kadın komutanın tam önünde çocuğuna döndü ve konuşmaya başladı:
“Bak oğlum, bu abilerin yüzünü sakın unutma.
Biz dün akşam onların sayesinde evimizde huzur içinde uyuduk.
Bu akşam da, yarın akşam da yine onların sayesinde huzur içinde uyuyacağız. Bu kahramanları sakın unutma...”



O İKİ KAHRAMAN KOMUTAN KİMDİ BİLİYOR MUSUNUZ
O kahraman komutan, Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen’di.
Bir saniye bile düşünmeden “Ben de varım” diyen silah arkadaşı ise, Deniz Üsteğmen Ercan Kireçtepe’ydi.
Her ikisi de, 2009 yılında Poyrazköy’de yapılan kazılardan sonra tutuklandı.
O tarihten beri Hasdal’da yatıyor...
17 yıl önce, Türkiye huzurlu bir yılbaşını kutlamaya hazırlanıyordu.
O sabah genç bir Türk annesi, kucağındaki bebeğe “Oğlum, bak bu kahramanlara ve onları unutma” demişti.
İmzasız bir ihbar mektubu, birkaç gizli tanık, kimin gömdüğü belli olmayan birkaç demode mühimmat...
Ve Türkiye bu iki kahramanını çok çabuk unuttu...
Çok çabuk unutturuldu...


NOT: Unutmayanlar, unutturmamak isteyenler de var. Ali Türkşen’in yazdığı “Kardak’ta kahraman, Hasdal’da esir” adlı kitap Nisan 2013’de yayınlandı ve
bir ay içinde 6 baskı yaptı.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi

-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;






8 Mayıs 2013 Çarşamba

Kardak'ta Kahraman, Hasdal'da Esir




Üzerine günlerce konuşulan, medyada fırtınalar koparılan Kafes davası da diğer kurgu ürünü davalardan öz itibarıyla farklı değildi. Levent Bektaşta bulunduğu iddia edilen bir CD ve bir DVD’deki verilerden oluşuyor ve kamuoyu üzerinde beklenen etkiyi fazlasıyla yerine getiriyordu. Türkiye’yi karanlıklara sürükleyecekleri iddia edilen, Hrant Dink’in katlinden operasyon olarak bahseden eli kanlı bahriyelilerin Deniz Kuvvetleri’nde yuvalandığına inandırılan en önemli kesim, Hrant Dink ailesi ve avukatları oldu.(...)
2010 yılında başlayan Kafes davası duruşmalarına ve müteakiben Poyrazköy duruşmalarına katılan Agos gazetesi ve Aris Nalcı vekillerinin tavırlarında çok önemli bir değişiklik gözlendi. Duruşmalar sürdükçe, müdahil avukatlar da kimin asıl mağdur olduğunu görmeye başladılar. Hatta bu anlayış öyle bir seviyeye geldi ki, birleşen Poyrazköy-Amirallere Suikast-Kafes davalarının 10-12 Ekim 2011 tarihli duruşmaları da dahil 2012 yılında hiçbir duruşmaya katılmadılar
***

Sadece duruşma salonunda karşılaştığımız ve genelde her duruşmaya kadınlı erkekli kalabalık bir avukat grubu olarak katılan müdahil avukatlarının savunmalarımız sonrasında hakkımızda ne düşündüklerini hep merak ettim. Kendileri, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın yargılandığı davada da sanıkları ve savunmalarını dinlemişlerdi.
Mahkemenin kendilerine karşı tutumu, Ogün Samast’ın arkasındakilerin ortaya çıkarılmaması için neler yapıldığı, olayların nasıl örtbas edilmeye çalışıldığını ve hepsinden öte, 17 Ocak 2012 günü verilen kararla olayda çete bağlantısı olmadığı yönündeki kararını öğrendikten sonra acaba Poyrazköy davasında yargılanan bizler hakkında ne düşünüyorlardı?
Bir süre sonra duruşmalara giriş çıkışta karşılıklı nezaket cümleleriyle selamlaşmaya başladığımız avukatlar, acaba bizim üzerimizden oynanmaya çalışılan komplonun farkına varabilmişler miydi? Kendilerinin de tamamen davaları uzatmaya yönelik birer piyon rolüne sokulmaya çalışıldıklarını, kullanıldıklarını anlayabilmişler miydi acaba?
***

Levent Bektaş ise düşünülenin aksine Agos gazetesi ve Aris Nalcı vekili müdahil avukatlarının mahkemedeki varlığını önemseyecek ve 16 Temmuz 2010 tarihli duruşmada şöyle diyecekti:
Sayın Agos müdahili avukatlarımız buradalar. Ben öncelikle kişisel değerlendirmemi söylemek istiyorum. Bu salonu dolduran hukuk bilgisine sahip değerli heyetiniz dahil olmak üzere hukukçuların çok olması, bizim özgürlüğümüze giden yolumuzun kısalmasında en önemli güvencemizdir. (...)
Burada TCK, CMK’yi, uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerimizi çok güzel ifade ettiler. Bütün bu bilgilere sahip olduklarını değerlendiriyorum. Ancak CMK’nin buradaki sanıkların lehine olan maddelerinin de kendileri tarafından aynı şekilde savunulmasını bekliyorum. Eğer onları da aynı şekilde savunurlarsa, burada olma nedenlerinin siyaseten değil, hukukun, maddi gerçeğin ortaya konulması açısından olduğuna bütün herkesi de inandıracaklardır.’ ”*
Ali Türkşen
*Alıntı: Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir/ Kaynak Yayınları, 2013
-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;




Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir



Balyoz Davası’nda 16 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Poyrazköy Davası kapsamında halen yargılanan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen’i hepimiz tanıyoruz. O, 1995 yılının Aralık ayında, Yunanistan’ın, burnumuzun dibindeki kayalıkları kendi karasularına dahil ettiğini ilan etmesiyle alevlenen ve 30 Ocak 1996’da SAT Komando Timimizin Yunan Donanması’nın ablukasını yararak bahsi geçen kayalıklara çıkıp Türk Bayrağını dikmesiyle sonuçlanan Kardak Krizi’nin kahraman komutanı Deniz Üsteğmen Ali Türkşen.
Balyoz’dan mahkûm ve Poyrazköy’den sanık olarak Hasdal Askeri Cezaevi’nde bulunan Ali Türkşen, geçen hafta Kaynak Yayınları’ndan çıkan Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” adlı kitabıyla Kardak Krizi’nde yaşananları tekrar hatırlattıktan sonra asıl konuya giriyor. TSK’yı hedef alan komplonun ayrıntılarını A’dan Z’ye anlatıyor, tahlil ediyor ve suçluları tespit ediyor. TSK’yı itibarsızlaştırma projesinin parçası olarak Deniz Kuvvetleri’ni yeniden yapılandırma sürecinin merkezinde CIA eliyle ABD’nin olduğunu ve AKP ile ortak bir çalışma yürüttüğünü tüm açıklığıyla anlatıyor.
“Ana Senaryo ve Koordinasyon Grubu”, “Bilgi Toplama-Değerlendirme-Yönlendirme Grubu”, “Bilgi İşlem ve Hacker Grubu”, “Mühimmat Toplama ve Gömü Grubu”, “Saha Elemanları” ve “Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Elemanları”olarak sınıflandırdığı komplocu-ihbarcı ekibin tüm çalışmalarını kitapta ayrıntısıyla verildikten sonra tutukluluk sürecinde hapishane ortamında yaşananları da akıcı bir dil ile okurla paylaşıyor.
Kitap, okurlarını, yaşanılan onca haksızlığa isyan ettirirken, bazen de günlük hayatın hapishanede bile olsa ne kadar gülünesi unsurlardan meydana geldiğini hatırlatarak güldürüyor.
Ali Türkşen’in, “Umarım yaşadığımız tutsaklık, bunca masumun çektiği eziyet, toplumsal barış yalanı ardına sığınılarak yapılması planlanan Türk Subayı-Abdullah Öcalan takasından kaynaklanmamaktadır. Eğer öyleyse bu durumun utancı da bize değil, bizlerin dijital iftiralarla bu duruma düşmesine göz yuman demokrasi havarilerine ve hukuka saygılı tüm şahıslara ait olacaktır.” sözleri ise ders olmanın ötesinde bir anlam içeriyor.
Kaynak: Odatv.com
-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;




7 Mayıs 2013 Salı

Kardak’ta Kahraman, Hasdal’da Esir




Kardak’ı çıkan SAT timinin kumandanı. Bu kitap, diğerlerinden ayrı olarak Balyoz davasının belkemiğini oluşturan “Plan Semineri”ne uydurulan sahte Balyoz Darbe Planı’nı destekleyici nitelikteki, bu kez tamamen denizcileri imhaya yönelikPoyrazköy, İkinci Poyrazköy, Amirallere Suikast, İkinci Amirallere Suikast, Kafes, Askeri Casusluk, Fuhuş ve Şantaj gibi sahtekarlıkların, komploların nasıl kurgulandığını ve uygulandığını anlatıyor.
Ali Türkşen’den SAT timi olarak Lucky-S uyuşturucu gemisinin ele geçirilmesi ve Kardak’a yapılan çıkarmanın öyküsünü de okuyoruz…
Denizcilere kurulan tuzağın nasıl örüldüğü, “silah” gömülerinin nasıl tezgahlandığı, komployu hazırlayan çetenin hangi yöntemleri izlediği, komplodaki sahtekarlıkların ve delillerin üzerlerinin nasıl karartıldığı ve gerçeğin araştırılmadığı, bir film gibi anlatılıyor kitapta.. Tabii, bütün bunların savunma dosyalarında belgeleriyle birlikte varolduğunu da hiç unutmayın. Silivri mahkemelerini bunların hiç biri ilgilendirmemiştir!
Türkşen soruyor: “Gömü malzemelerinin bulunduğu Poyrazköy’de Amerikan Konsolosluğuna ait araç ne arıyor?”
Kitaptan: “F tipi cemaat TSK’da kadrolaştı mı? Yarbay Ali Tatar’ın vasiyeti.. Alevi personel hedete mi? TSK ne hata yaptı, hatadan nasıl ödnrülecek?..”
Evet diyor, Türkşen, F tipi cemaat elbette orduda… ve Ordu’daki değişikliklerin hepsi cemaate yaramaktadır.. Yeni bir türk Deniz Kuvvetleri kurulmaktadır..
 Silivri Belgeliği giderek büyüyor…
Bakalım bu belgelikteki gerçeklikler, yakın gelecekte kimlerin başında nasıl patlayacak…

---5 Mayıs 2013 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;




3 Mayıs 2013 Cuma

Kardak Kahramanı Kitap Yazdı


Hatırlayanlar bilir, 18 yıl önce bir Kardak Krizi yaşanmıştı. Neredeyse Türk-Yunan savaşı çıkacaktı. İşte o gün Ege Denizi’ndeki Kardak kayalıklarına Türk bayrağı diken Sat Timi Komutanı Albay Ali Türkşen, bugün Balyoz davasından 16 yıl hapse mahkum oldu.

811 gündür Hasdal’da tutuklu bulunan Türkşen, ikinci kitabını yazdı.

Kaynak Yayınları’ndan çıkan ve kısa sürede büyük ilgi gören “Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” isimli kitabında Türkşen, Türk ordusunun kahraman subaylarına karşı, ABD / CIA - AKP - Cemaat üçlüsünün kurduğu komploları anlatıyor.

Ergenekon şemasına karşı TSK’ya oynanan oyunun dış güçler tarafından desteklenen şemasını da veren Türkşen, Sat Komandolarının neden hedefte olduğunu gözler önüne seriyor. Poyrazköy davasından da iki kez müebbet hapsi üstenen Türkşen, kitabında Amerikan Konsolosluğu’na ait aracın neden Poyrazköy’de olduğu, cemaat TSK, emniyet ve yargı içinde kadrolaştı mı, Alevi personelin hedef haline mi geldi gibi birçok soruyu yanıtlıyor.

“Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” Kardak’tan başlayıp Hasdal’a uzanan süreçte yaşananlara mercek tutan, tarihe ibret verici notlar düşen bir kitap.


Kaynak: Gerçek Gündem
-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;
Kardak'ta Kahraman

Üniformamız kefenimizdi ama hain dediler, yazıklar olsun!



Kardak kahramanı SÖZCÜ’ye konuştu



Üniformamız kefenimizdi ama hain dediler, yazıklar olsun!





Balyoz’dan 16 yıl ceza alan Kardak kahramanı SÖZCÜ’ye konuştu
PKK’lılar elini kolunu sallayarak dolaşıyor… Kardak’a bayrak diken SAT komandosu Albay Ali Türkşen’in ise Poyrazköy Davası’nda da iki kez müebbet hapsi isteniyor…
‘Ce­bi­ni­ze­de­ki elek­tro­nik eş­ya­la­rı çı­ka­rın, lüt­fen. Çan­ta­nı­zı ki­lit­li do­laba bı­ra­ka­bi­lir­si­niz.’
‘Not def­te­ri­mi ala­bi­lir mi­yim, bir de ka­lem?’
‘Ta­bi­i ala­bi­lir­si­niz.’
Has­dal As­ke­ri Ce­za ve Tu­tu­ke­vi­’n­de­yim… İki ta­ra­fı yem­ye­şil bir yol­dan as­ke­ri araç­la bir, bi­le­me­din iki ki­lo­met­re git­ti­ği­miz yo­lun so­nun­da böy­le kar­şı­la­dı­lar bi­zi…
Ya­kın ar­ka­daş, eş, dost sa­lı ve per­şem­be gün­le­ri gö­rü­şe­bi­li­yor. Ku­ral­lar ne ge­rek­ti­ri­yor­sa ye­ri­ne getirip bir­bi­ri­ni ta­nı­yan on­lar­ca in­san­la be­ra­ber gö­rüş için bek­le­me­ye baş­la­dım…
Bir­ço­ğu as­ker, on­lar da be­nim gi­bi gö­rü­şe gel­miş­ler, si­lah ar­ka­daş­la­rı­na mo­ral ver­mek için… Ka­la­ba­lık ol­du­ğu için 4’er­li grup­lar ha­lin­de gir­dik içe­ri…
Yak­la­şık 1.5 saa­tin so­nun­da sağ elim­de te­le­fon, ca­mın ar­dın­da­ki Ali Türk­şe­n’­le ko­nuş­ma­ya baş­la­dım…

17 yıl ön­ce Kar­dak kri­zin­de gö­rev alan SAT (Su Al­tı Taa­ruz) Ko­man­do­su De­niz Üs­teğ­men Ali Türkşen… Şim­di tu­tuk­lu De­niz Kur­may Al­bay Ali Türk­şen…
‘Bak şimdi neredeyim’
De­ğiş­miş­si­niz?
Saç­lar dö­kü­lün­ce sa­kal bı­rak­tım… İyi­yim ama… Spor ya­pı­yo­rum.
Ye­ni ki­ta­bı­nız ha­yır­lı ol­sun… Kar­da­k’­ta Kah­ra­man Has­da­l’­da Esir…
Öy­le ya… Ön­ce­den pa­za­ra bi­le çık­tı­ğım­da ken­di ken­di­me “Oğ­lum Ali, bu ül­ke­nin re­fa­hın­da, hu­zu­run­da se­nin de pa­yın va­r” der­dim. Da­ha bir dik yü­rür­düm… Ama şim­di bak ne­re­de­yim, ne­re­de­yiz… Ve ney­le suç­la­nı­yo­ruz… Kah­ra­man­dık ama ar­tık bi­zim için ha­in di­yor­lar…
Kaç gün ol­du?
Bu­gün 806 gün ol­du… 21 Ni­san 2009 sa­ba­hın­da Tuz­la­’ya gü­le oy­na­ya git­tim. Öğ­ren­ci­le­rim­le da­lış yapa­cak­tım… Kıs­met ol­ma­dı…
‘Böyle şey romanda olmaz’
Na­sıl ge­çi­yor gün­le­ri­niz?
Bi­zim ko­ğu­şa her gün 5 ga­ze­te ge­li­yor. Söz­cü, Cum­hu­ri­yet, Ay­dın­lık, Va­tan bir de Hür­ri­yet… Ga­ze­te­le­ri oku­yup ha­ber­le­ri ke­si­yo­rum… Ar­şiv ya­pı­yo­rum… Dos­ya dos­ya ar­şi­vi­miz ol­du… Bir de ki­tap oku­yo­ruz bol bol… Ede­bi ro­man­lar…

Bal­yoz id­di­ana­me­si­ni oku­du­nuz mu?
Ta­ma­mı­nı oku­ma­dım… Yal­nız­ca ken­di­mi il­gi­len­di­ren bö­lü­mü­ne bak­tım… 900 say­fa… Onun hep­si­ni oku­ya­ca­ğı­ma ki­tap oku­rum da­ha iyi…
Ne­den?
An­la­tı­lan­lar­dan po­li­si­ye ro­man bi­le ol­maz ama ya­şa­dık­la­rı­mı­za ba­kın, ba­şı­mı­za ge­len­le­re…
‘Haberleri izlemiyorum’
Pe­ki ya te­le­viz­yon?
Bi­zim ko­ğuş­ta ha­ber iz­len­mi­yor, bel­ki gün­de ya­rım sa­at ba­kı­yo­ruz ha­ber­le­re… İş­ler Güç­le­r’­i iz­li­yo­ruz… Ha­ber­le­re da­ya­na­mı­yo­ruz… Ya­şa­nan­la­ra ina­na­mı­yo­ruz çün­kü… T.C’­yi kal­dı­rı­yor­lar, Türk Bay­ra­ğı­’na izin ver­mi­yor­lar…
Siz Kar­dak kri­zin­de Türk Bay­ra­ğı­’nı ka­ya­lık­la­ra di­ken SAT eki­bin­dey­di­niz. O gün­ler ge­li­yor mu ak­lı­nı­za? Ne dü­şü­nü­yor­su­nuz? (Dü­şü­nü­yor… Ke­li­me­le­ri­ni özen­le se­çi­yor… Önü­ne ba­kı­yor bir sü­re son­ra bir anda kal­dı­rı­yor ba­şı­nı, se­si de de­ğiş­ti…)
Biz öl­mek için ye­min et­miş­tik, ha­pis­te yat­mak için de­ğil. Bi­zim üni­for­ma­mız ke­fe­ni­miz­di…
Bu­nun için miy­di? 15 yıl son­ra ba­na te­rö­rist de­di­ler… Öy­le ağı­rı­ma gi­di­yor ki… Yü­re­ğim ya­nı­yor, ruhum, içim al­mı­yor… Ya­zık­lar ol­sun…
Öz­lem­le­ri­niz var mı? (Dü­şü­nü­yor.)
Var… Bi­li­yor mu­su­nuz en çok de­ni­zi öz­le­dim… De­niz ko­ku­su­nu… Dal­ma­yı… (Eliy­le gös­te­re­rek anlatıyor…) Böy­le da­lın­ca tuz­lu su bur­nu­nu­za ka­çar… İşte onu çok öz­le­dim… Tuz­lu su­yun  bu­r­nu­ma kaçması­nı…
Kıs­met­se çı­kın­ca ya­par­sı­nız bel­ki?
Çı­kın­ca mı? İki mü­eb­bet bir 16 yıl… Kıs­met…
‘Burada hayal yok’
Ne­den, umu­du­nuz yok mu?
Ne za­man ki ken­di­mi ai­lem­le bir pa­zar kah­val­tı­sın­da evim­de, dost­la­rı­mı da ya­nım­day­ken gö­rü­rüm o zaman “ta­ma­m” de­rim. Bu­ra­da ha­yal yok, ger­çek­ler var…
Her­kes mi böy­le?
“Bay­ram­pa­şa Ben Faz­la Kal­ma­ya­ca­ğı­m” di­ye bir film var­dı… Bi­zim­ki de o he­sap… Her gün ye­ni bir uğul­tu do­la­nı­yor içe­ri­de… Ye­ni Ana­ya­sa­’da çı­ka­cak­mı­şız… Yok yok, ma­yıs di­yor­lar… Ol­ma­dı ha­zi­ran… An­la­ya­ca­ğı­nız, bi­zi bez­di­rip, “Biz çı­ka­lım da ne olur­sa ol­su­n” de­dirt­me­ye ça­lı­şı­yor­lar… Hem bu­ra­dan çıkın­ca hiç­bi­ri­mi­zin ha­ya­tı ay­nı ol­ma­ya­cak…
Na­sıl?
Ka­der bir­li­ği yap­mak ge­re­kir­ken bu­ra­da bi­le bö­lün­dük biz… Bu­ra­dan çı­kın­ca her­kes baş­ka yer­lere dağı­lır… Kim­se kim­se­yi gör­mez bi­le… He­pi­mi­zi böl­dü­ler… Bu ül­ke­de ya­şa­yan­la­rın tek or­tak nok­ta­sı Türkçe ko­nuş­mak ol­du… O yüz­den bur­da­ki­ler­den kim­se bir şey bek­le­me­sin…
As­ker ağ­lar mı?
Ağ­lar, ağ­la­maz mı? Ha, ama kim­se ha­li­mi­ze ağ­la­dık fi­lan san­ma­sın… Biz iyi­yiz çok şü­kür, ağ­la­na­cak bir ha­li­miz de yok. Ağ­la­dık evet… Poy­raz­köy du­ruş­ma­sın­da Le­vent Bek­ta­ş’­ın “Bir da­ha dün­ya­ya gel­sem yi­ne SAT ko­man­do­su olu­rum… Ama bu ül­ke­de ol­ma­m” söz­le­ri­ne he­pi­miz ağ­la­dık… Bir de… (Du­ru­yor, ke­si­yor ko­nuş­ma­sı­nı…)
Evet bir de?
Bir de ha­ni şu PKK’­lı­la­rı Ha­bu­r’­da kar­şı­la­dı­lar, ku­cak­la­dı­lar ya on­la­rı… İş­te o za­man ağ­la­dık…
‘Atatürk bize bol geldi’
Ba­rış sü­re­ci­ni ko­nu­şu­yor mu­su­nuz, ar­ka­daş­la­rı­nız­la?
Hiç ko­nuş­mu­yo­ruz. Her şey baş­ka ta­ra­fa gi­di­yor çün­kü. Bi­li­yor mu­su­nuz, Ata­türk bu ül­ke­ye bol gel­di, bü­yük gel­di. Biz Ata­tür­k’­ü ta­şı­ya­ma­dık…
Ya ai­le­niz?
İki oğ­lum var… Bi­ri Ame­ri­ka­’da… 3 yıl­da 3 sa­at gö­re­bil­dim… Di­ğe­ri bu­ra­da… 11 ya­şın­da, tik­le­ri başlamış… Psi­ko­lo­ğa gi­di­yor. Öz­lü­yor­muş be­ni… An­ne­si bak ağa­be­yin da­ha zor du­rum­da di­ye tel­kin ediyormuş… O da; “Ba­bam be­nim ha­ya­tım­dan bir an­da çık­tı git­ti…” di­yor­muş… Üzü­lü­yo­rum… En kö­tü şey ne bi­li­yor mu­su­nuz?
Ne?
Ai­le­ni­zi ko­ru­ya­ma­mak… Bu­ra­da o ka­dar çok in­san var ki ana ba­ba­sıy­la he­lal­le­şe­me­yen… Bir de anası­nın, ba­ba­sı­nın ce­na­ze­si­ne ce­za­evi ara­ba­sıy­la gi­dip, ce­na­ze na­ma­zı­na ka­tı­lan…
Sü­re­miz dol­du… O ka­dar ka­la­ba­lık ki her­kes sı­ra bek­li­yor ko­nu­şa­bil­mek için… Ar­tık git­me­li­yim…
Se­lin Ha­nım… Bir şey di­ye­ce­ğim… İn­şal­lah bu ül­ke­de in­san­lar eli­ni ko­lu­nu sal­la­ya­rak si­lah­la so­kak­ta do­laş­maz… Unut­ma­sın­lar, her şe­yin bir kar­şı­lı­ğı var­dır… Çe­kil­me­ye kar­şı ne ver­miş ola­bi­lir­ler?

17 yıl önce tarih yazdılar
Ta­rih 25 Ara­lık 1995… Türk ban­dı­ra­lı bir ge­mi Ege­’de Tür­ki­ye­’ye ait olan Kar­dak Ada­sı­’n­da ka­ra­ya otur­du. Yu­na­nis­tan, “Ka­za be­nim ka­ra­su­la­rım­da ol­du­” de­di. Yu­nan Or­du­su, ada­ya bay­rak dik­ti…
İki ül­ke ara­sın­da kriz ya­şan­dı…
30 Ocak 1996’da SAT ko­man­do­la­rı Yu­nan Do­nan­ma­sı­’nın ara­sın­dan ge­çe­rek Kar­da­k’­a çık­tı… Ve ada­ya Türk Bay­ra­ğı dik­ti… SAT eki­bin­de­ki kah­ra­man­lar­dan Türk­şen o gü­nü şöy­le an­lat­tı:
Hep, he­lal ol­sun de­dik… Va­ta­na mil­le­te he­lal ol­sun… Kay­be­de­cek çok şe­yim var­ken ar­ka­ma bi­le bak­ma­dım… 31 ya­şın­day­dım, genç­tim… Ne ka­rı­mı­zı, ne ana­mı­zı, ne ba­ba­mı­zı dü­şün­me­dik… Bu­gün ol­sa ay­nı gö­re­ve yi­ne gö­züm ka­pa­lı gi­de­rim… Duy­gu­la­rım hiç de­ğiş­me­di… Hiç­bir şey için piş­man deği­lim. Ben yap­tık­la­rım için de­ğil ya­pa­ma­dık­la­rım için piş­ma­nım…
‘Kapalı kalınca anladım’
Ne­dir on­lar?
Bir gün bu­ra­ya gi­re­ce­ği­mi bil­sey­dim, da­ha çok yer ge­zer­dim… Ka­pa­lı ka­lın­ca an­la­dım ki ha­ya­tı da­ha iyi ya­şa­ya­bi­lir­mi­şim… Da­ha çok yer gö­rür­düm, o za­man bu­ra­da da­ha çok şey ha­tır­lar­dım dı­şa­rı­ya dair…




Selin KÖK / SÖZCÜ
Kaynak: Sözcü Gazetesi
-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;
Kardak'ta Kahraman

30 Nisan 2013 Salı

Mustafa Mutlu: Adaletin Şeytan Üçgeni...




Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen’i aslında hepiniz tanıyorsunuz: Hani 1996’daki Kardak krizinde kayalıklara Türk bayrağını diken SAT timi vardı ya... İşte onun komutanı!
Poyrazköy Davası kapsamında tutuklu ve hâlen Hasdal Askeri Cezaevi’nde bulunuyor.

Bu kitapla artık o da Ergenekon ve Balyoz Davası sanıkları gibi, “kitaplı bir asker...”

Önce kendisini, sonra Kardak krizini, donanmaya kurulan tezgâhı, askerlerin tutsak ediliş nedenlerini, Poyrazköy iddianamesini, bu senaryonun hayata konulma nedenlerini, uygulama sürecini ve cezaevi günlerini anlatıyor.

Önsözde şöyle diyor:

“Kurgusu 1990’lı yılların sonlarında yapılan, 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’de hayata geçirilen komplo, Türkiye’nin bugün geldiği durum itibarıyla amacına ulaşmış gözüküyor.

Emekli bir astsubayla başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni itibarsızlaştırma ve Türk Deniz Kuvvetleri’ni yeniden yapılandırma harekâtı, her adımda bir rütbe daha ilerleyerek, görevdeki orgenerallere ve emekli Genelkurmay Başkanları’na kadar uzanabildi.

Bu süreci 21 Nisan 2009 tarihinden bu yana en ağır şekilde yaşayan Türk Deniz Kuvvetleri’yse, bu kahpe savaşın en fazla zayiat veren tarafı oldu. Bir zamanların denizcileri yutan Bermuda Şeytan Üçgeni’nin modern uyarlaması Adaletin Şeytan Üçgeni: Beşiktaş-Silivri-Hasdal, bahriye personelini de içine alarak her gün daha da genişledi. Yalnız görevdeki değil, emekli personelin de cezalandırıldığı ve yok edilmeye çalışıldığı bu üçgende delil yok, bilim yok, adalet ise hiç olmadı.”

Takas için mi?

Bu sözlerle başlayan kitap şöyle bitiyor:

“Bugün Türkiye, Silivri ve Hasdal başta olmak üzere tüm cezaevlerini dolduran kurgu davalardan mustarip günahsız vatandaşlarından ziyade, kaybetmeye başladığı ulusal çıkarlarına ve adalet duygusuna üzülmelidir. İşlenen bu günahın Türkiye’ye başka neleri kaybettirebileceğini görmek, şu anki en büyük endişemizdir.

AKP iktidarı döneminde alışveriş merkezlerinin çoğalması boşuna değildir. Bütün felsefesi alışveriş üzerine kurulu bir iktidarın, Türk subayını da bir alışveriş malzemesi olarak hapislerde tuttuğunu, günü geldiğinde bir takas aracı olarak kullanacağını düşünmek şaşırtıcı değildir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin taşeronluğunu yapmaktan öteye gidemeyen, öz evlatlarını emperyal çıkarlar uğruna kurban etmekten çekinmeyen bir zihniyetin, İmralı-Ankara hattındaki anlaşmalara sadık kalarak hareket etmesi de garipsenmemelidir.

Umarım yaşadığımız tutsaklık, bunca masumun çektiği eziyet, toplumsal barış yalanı ardına sığınarak yapılması planlanan Türk subayı-Abdullah Öcalan takasından kaynaklanmamaktadır. Eğer öyleyse bu durumun utancı da bize değil, bizlerin dijital iftiralarla bu duruma düşmesine göz yuman demokrasi havarilerine ve hukuka saygılı tüm şahıslara ait olacaktır.”


KARDAK’TA KAHRAMAN HASDAL’DA ESİR

Türü: Anlatı

Yazan: Ali Türkşen

Yayımcı: Kaynak Yayınları

Baskı tarihi: Nisan 2013

Sayfa sayısı: 396

Etiket Fiyatı: 25 lira

Kişisel not: Yazarla tanışmadım.

Kaynak: Vatan Gazetesi

-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;

26 Nisan 2013 Cuma

ÇOK GÜZEL KİTAPLAR BUNLAR


     Bir Balyoz kitabı daha Hasdal Askeri Cezaevi'nde yazılmış . Deniz Kurmay Albay, SAT komandosu Ali Türkşen'in kitabı : "Kardak'ta Kahraman , Hasdal'da Esir ." (Kaynak Yayınları .) 1996 yılındaki Kardak krizinde Yunan askerleriyle vuruşmak için sabaha karşı adalara çıkan bir SAT komandosunun başına açılan işler... ABD-AKP-F tipi cemaat işbirliğinde gerçekleşen tutuklanma süreci , sonrası ve hapishane yaşamı. 16 yıl hapis cezası alan Türkşen kendisinin ve denizci arkadaşlannın başına gelenleri anlatıyor, bazı üniformalı hainlerin isimlerini veriyor, yaşananları ABD-AKP-Fethullahçı polis ve yargı komplosu olarak tanımlıyor .

25 Nisan 2013 Perşembe

Hasdal’da yazılan Kardak anıları!



Yunanistan’la yaşanan Kardak krizinde adaya çıkan SAT komandolarından ikisi Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen ile Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe şimdi Hasdal Cezaevi’nde yatıyor. “Yan yana ranzalarda yatmamız bize büyük güç veriyor” diyen Türkşen’in iki kitabı piyasaya çıkmak üzere.

Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren Kardak krizinin üzerinden 17 yıl geçti. Kardak kayalıklarına çıkan ekibin başında yer alan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, 1990’lı yıllara damgasını vuran iki önemli olayın baş aktörlerinden biriydi. SAT komandosu Türkşen, 1993 yılında gerçekleşen Lucky-S gemisinin 14,5 ton uyuşturucuyla Mısır açıklarında ele geçirilmesi operasyonu ile 1996’da gerçekleştirilen Kardak harekâtında tim komutanı olarak görev aldı. 1987-2010 yılları arasında birçok önemli görevde bulunan Türkşen, NATO Hizmet Madalyası, Üstün Cesaret ve Feragat, Üstün Başarı Kıdemi, Yurt İçi Öğrenim Başarı ve Üstün Birlik Yetiştirme Şerit Rozetleri almaya hak kazandı. Ancak Türkşen’in kaderi Poyrazköy davasında değişti. Terör örgütü üyeliğinden 15 yıl, İkinci Poyrazköy iddianamesinde hükümeti yıkmaya teşebbüsten iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve ilave olarak 36 yıl hapis cezası istendi. Balyoz davasından 16 yıl hüküm giydi. 11 Şubat 2011 tarihinde Hasdal Cezaevi B2 koğuşuna konan Türkşen, cezaevinde Poyrazköy kazıları ve Deniz Kuvvetleri davalarını konu alan ‘Adaletin Şeytan Üçgeni Beşiktaş-Silivri-Hasdal’ ve SAT komandolarının 50 yıllık tarihi Lucky-S ve Kardak görevlerini anlattığı ‘1963’ten günümüze SAT Komandoları ve Anılarım’ isimli kitapları kaleme aldı.

Mehter rötarı!

VATAN, Türkşen’in avukatı İbrahim Şahinkaya aracılığıyla yakında piyasaya çıkması beklenen kitapların içeriğine ulaştı. Türkşen’in kitabında Kardak operasyonunda daha ilk anda sorun yaşadıklarını anlatıyor: “Saat 08.15’te vardığımız Yeşilköy Havaalanı’nda ne bizi bekleyen bir uçak ne de personel vardı. İşi daha da vahim hale getiren ise hava meydanındaki nöbetçi personelin bizlerden haberinin olmamasıydı. Saat 09.00 sıralarında bizi göreve götürecek C160 piste iniş yaptı. C160 personelini indirmeye başladığında gelenleri ve gecikmenin nedenini hayretle gördük. ABD’deki Türk Günü’ne katılan Mehter Takımı ve görevli diğer personel şaşkın bakışlar içinde uçaktan inerken biz de uçağa bir an önce yerleşmek için koordinelere başladık.”

Masraflar cepten

Komandolar Dalaman’da da ilginç sorunlar yaşamış: “Dalaman’a adımımızı attığımız andan itibaren karşılaştığımız manzara, benzinden önce başka sorunlarımız olacağınız gösteriyordu. Bodrum Askeri Kampı’na varır varmaz bu sorunu belirtmiştik ancak kamp müdürünün ne bir benzin deposu vardı ne de bize benzin temin etme şansı. Ercan’ın kredi kartı vardı ve en yakındaki benzin istasyonuna yolladığımız personelimiz görevde kullanılacak tüm benzini temin etti. Eksiklerimiz benzinle de bitecek gibi değildi. Kumanya hazırlanması konusunda da kimseye bir talimat verilmemişti. Bu sorun da yine Ercan’ın kredi kartıyla, kampın karşısındaki bakkaldan, ekmek arası peynir yaptırarak temin ettik.”

Düşman keçi!

Kayalıklara 1.5 saat geç çıktıklarını anlatan Türkşen, kayalıklardaki ilginç anları da aktarıyor: “5 metre mesafede birinin hızlı adımlarla sıçrayarak bir taşın arkasına geçtiğini gördüm. Hemen etrafımdakileri kısık bir sesle, Her an ateş yiyebiliriz, kendiniz koruyacak bir sütre gerisi bulun, diyerek ikaz ettim. Tüfeğimin emniyet mandalı açıktı. Ancak karşımda ne olduğunu bilmiyordum ve hareket eden karaltı tek başınaydı. Diğer personel de çıt çıkarmadan ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Bir süre sonra karaltı açığa çıkarak kendini gösterdi. Sessiz karaltının iki kol iki bacak yerine dört bacağı olduğunu ve sesinin de ‘meeee’ şeklinde çıkmasında adanın asıl sakinleri keçilerden biri olduğunu anladık. Tarih sayfalarına keçi vuran SAT’lar olarak yazılmaktan kıl payı kurtulduk.”

Ve bayrak gönderde

Albay Ali Türkşen, Kardak kayalıklarındaki Yunanistan bayrağının yerine Türk bayrağını diktikleri anları “Al bayrağımız rüzgârın da etkisiyle dalgalanmaya başlarken Hakan’la kenara çekildik ve esas duruşta selamımızı verdik” diye anlatıyor.

‘Güner önce istifa etmeliydi’

“Nusret Güner’in istifası gecikmiş ancak oldukça anlamlı
bir istifadır” diyen Türkşen, şöyle devam ediyor: “Oramiral rütbesinde bir subayın bütün meslek yaşamı süresince hedeflediği Kuvvet Komutanlığı makamına ulaşması kesinken istifası büyük bir irade isteyen son derece onurlu bir davranıştır. Öte yandan bu istifanın komplolar kendi ailesine ulaşma ihtimali baş göstermeden önce yapılmasıysa belki de istifayı çok daha anlamlı kılabilirdi. Böylece İzmir merkezli başlatılan İkinci Askeri Casusluk davası bambaşka bir yöne de gidebilirdi. Bu yeni kurgu dava Türk Deniz Kuvvetlerinde idareyi ele alma yolunda büyük aşama kaydeden bir çıkar grubunun, kendi istedikleri dışında komuta kademesine gelme ihtimali olan son subayların da tasfiyesinden başka bir şey değildir.”

Deniz Kuvvetleri darbe yapabilir mi?

Türkşen’in davalarla ilgili tepkisi ise şöyle: “365 sanıklı Balyoz Davası’nda ceza alan 325 kişi değerlendirilmeli. 101 karacı subay, 145’i subay 7’si astsubay olmak üzere 152 Deniz Kuvvetleri personeli, 41 havacı subay, 29 jandarma subayı, 1 Hava Kuvvetleri mensubu bayan daktilo memuru ve 1 sivil ülkede darbe yapmaya niyet etmişler. Ancak bu dağılımın baş aktörü, TSK içerisinde en az personel mevcuduna sahip Deniz Kuvvetleri’nin nasıl olup da darbe yolunda bütün yükü sırtlandığı açıklanmaya muhtaçtır. Toplam mevcudu 50.000’li rakamlarda olan ve hemen hemen tüm üsleri deniz kıyısında konuşlu bir kuvvetin bu darbede nasıl bir icrayı fiil kabiliyeti olduğu da belirsizdir.”

Hasdal’da duyulan ezan sesleri...

Türkşen, kendisi gibi hapiste olan emekli Albay Levent Bektaş’tan aldığı bilgilerle Silivri ile Hasdal cezaevlerini karşılaştırdı. Türkşen, şunları söyledi:

“Hasdal daha insani bir cezaevi. Öncelikle üç tarafı çam ağaçlarıyla çevrili. Yataktan kalkar kalkmaz pencereden dışarı baktığımda güneşi ve çam ağaçlarını görebiliyorum, kokularını duyabiliyorum. Özellikle Hasdal’ın ana yola bakan batı kenarındaki koğuşlar bu yönden çok şanslı. Yaz boyu sabahları etraftaki ormandan gelen kuş sesleri yataklarından kalkanlara eşlik ederken, kışın da kar yağdığı günlerdeki ağaçların görüntüsü hayata dair hâlâ ümit beslememizi sağlıyor. Çok rahat duyulan ezan sesleri Silivri’yle karşılaştırıldığında Hasdal’ı daha yaşanır bir yer haline getiriyor. Bir de Hasdal tek kat olarak inşa edildiğinden ve çevresinde yüksek duvarlar olmadığından gökyüzünün görebildiğiniz metrekaresi oldukça fazla. Sular 24 saat akıyor. Yemekler güzel. En büyük avantajımız koğuş düzeninde kalıyor olmamız. Gün içinde sohbet edecek dertleşecek birçok silah arkadaşımız oluyor. Ancak özellikle dört SAT Komandosu olarak ben, Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe, Deniz Binbaşılar Eren Günay ve Erme Onat yan yana ranzalarda yatmamız bize büyük güç veriyor. SAT Komando vasfımızı ve formumuzu koruyabilmek üzere dördümüz de mutlaka her gün spor yapıyoruz. Hem de öyle pek hafif spor da değil. Günün kalan kısmı mutlaka kitap, ayrıca gazete okumak ve televizyon seyretmekle geçiyor. Eren profesyonel seviyede gitar ve saksafon çaldığı için onun vaktinin bir kısmıysa müzikle geçiyor.”


Kaynak: Vatan Gazetesi

24 Nisan 2013 Çarşamba

TSK’ya operasyonun şeması



Balyoz davasından 16 yıl hapse mahkum edilen Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, “Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” adlı yeni kitabında “Balyoz davası”, “Kardak Krizi” ve “TSK içindeki yapılanma” gibi konuları anlattı.


HABER MERKEZİ (Caner Taşpınar)- Balyoz davasından 16 yıl hapse mahkûm edilen Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir” adlı yeni kitabında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) Balyoz davası eliyle hedef aldığını anlattığı “komplo merkezinin şeması”nı  çizdi.

Ege Denizi’nde 1996’da yaşanan ‘Kardak Krizi’nde SAT komandosu olarak adaya çıkan Kurmay Albay Ali Türkşen, yeni kitabında “Balyoz davası”, “Kardak Krizi” ve “TSK içindeki yapılanma” gibi konuları ele aldı. Türkşen’in raflardaki yerini alan kitabı şimdiden beş baskı yaptı.

MEKTUPLARA DİKKAT!

SAT Komandosu Ali Türkşen, TSK’daki köstebeklere ulaşmak için öncelikle Balyoz davasındaki ihbar mektuplarını incelenmesi gerektiğine dikkat çekti. İhbar mektuplarını cümle cümle inceleyen Türkşen, kitabında şunları yazdı: “TSK'ya kurulan komplonun mimarlarının ABD (CIA  eliyle), Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve F Tipi Cemaat (TSK içindeki üniformalı hainler-Yargıdaki teşkilatlanma-Emniyet teşkilatı içindeki yapılanma vasıtasıyla) olduğu, komplonun kimlere yarar sağladığı değerlendirildiğinde ortaya çıkmaktadır. ABD/CIA bu komploya senaryo temelinde ve Türkiye'deki komplo elemanlarını yetiştirme anlamında destek sağlamış olmalıdır. Komploda etkin rol oynayan ABD/CIA, irtibat grubu elemanları vasıtasıyla senaryoyu koordine etmiş, Emniyet teşkilatı içinde olduğu değerlendirilen komplo elemanlarını da ABD ya da Türkiye'de, isimleri “Bir vatanseverden nasıl terörist üretilir?” ve “Yeni bir ülke inşa yöntemleri” olabilecek kurslarda eğitmiş gözükmektedir.”

KOMPLO ŞEMASI

Balyoz davası dosyasındaki ipuçlarını değerlendiren ve tutuklanmadan önce TSK’da yaşanılanları aktaran Albay Türkşen’in, bu bilgileri bir araya getirerek oluşturduğu “komplo merkezinin şeması” şöyle:  

*Ana senaryo ve koordinasyon grubu: Büyük yalanı tek merkezden yöneten ve faaliyetleri koordine eden gruptur. Muhtemelen CIA'nın hem kendi adamları hem de CIA tarafından yetiştirilen elemanlar bu grupta görevlidir. Kurgudaki Amerikan etkisi kendini en çok bu grubun faaliyetlerinde göstermektedir.

*Bilgi toplama-değerlendirme-yönlendirme grubu: Bu gruba bilgi temin eden iki önemli alt grup F Tipi Cemaatin TSK içindeki üniformalı hainleri ve Emniyet içindeki teşkilatlanmadır. Bu konudaki en büyük başarıyı Donanma Komutanlığı karargâhında elde etmişlerdir.

*Bilgi işlem ve hacker grubu: Büyük yalanın asıl yükünü çeken gruptur. Elde edilen bilgilerin içerisine büyük yalana uygun tali yalanların monte edilmesi ve dijital sahtekârlıkların CD/DVD/harici bellek ortamına aktarılması bu grup tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu grubun da muhtemelen Emniyet içindeki Cemaat unsurlarından oluştuğu, bir kısmının ABD'de özel yetiştirildiği değerlendirilmektedir.

*Mühimmat toplama ve gömü grubu: İki alt birimden oluşan bu gruptaki mühimmat toplayıcıların bir kısmı, özellikle Güneydoğu'da ve Irak'ta kontrol dışında kalan bir kısım malzemeyi temin eden ve günü gelince kullanmak üzere saklayan gruptur. 

*Saha elemanları: En aktif ve dinamik gruptur. Bu grubu oluşturan personelin önemli bölümünün genç olduğu değerlendirilmektedir. Ev ve işyerlerine sahte belge, dijital veri, patlayıcı, mermi ve uyuşturucu yerleştirme gibi önceden hazırlık gerektiren faaliyetlerde kullanılan kişilerdir.

*Basın-yayın ve halkla ilişkiler elemanları: Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar'ın başrollerde olduğu Taraf Gazetesi liderliği elinde bulundurmak üzere belli bazı yayın organlarında komplonun taşeronluğunu yapan elemanlar, TSK'nın içinde yuvalanmış çeteci bir yapılanma konusunda kamuoyu algısının oluşmasına katkı sağlamıştır.

TSK'ya Komplo Kuran Çetenin Şemasını Çizdi


Kardak krizinde adaya Türk Bayrağını diken SAT Timinin komutanı Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, 2008 yılından bu yana TSK'ya komplo kuran şebekenin şemasını çizdi.

Yunanistan'la 1996 yılında yaşadığımız Kardak krizinde adaya çıkarak Türk bayrağı diken SAT Komando Timinin komutanı Albay Ali Türkşen'in Hasdal Cezaevi'nde yazdığı ve Kaynak Yayınları tarafından yayımlanan "Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir" adlı kitabında, TSK'ya komplo kuran şebekenin şemasını çizdi.
Balyoz davasında 16 yıl hapis cezasına çarptırılan ve aynı zamanda Poyrazköy davasının sanıkları arasında yer alan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, kitabında 2008 yılı Temmuz ayında başlatılan Deniz Kuvvetleri üzerinden TSK'yı itibarsızlaştırma ve Deniz Kuvvetleri'ni yeniden yapılandırma harekâtı kapsamında komplo çetesinin hayali ihbarcı profilinin başında ABD, AKP ve F Tipi Cemaat'in bulunduğunu vurguluyor.

Tertibin merkezinde ABD var
Buna göre ABD, komplo senaryosunun temelini oluşturuyor. AKP ise HSYK, Yagıtay ve TÜBİTAK gibi kurumlan devreye sokuyor ve F Tipi Cemaat de Emniyet, TSK ve yargı içinden operasyonu yürütüyor.
Türkşen kitabında komplocu ekibi şöyle sınıflıyor:

Ana senaryo ve koordinasyon grubu: Büyük yalanı tek merkezden yöneten ve faaliyetleri koordine eden gruptur. Bütün bilgiler bu merkezde toplanmak suretiyle senaryoya uygun olarak işlemden geçirilmektedir. Komplo unsurları arasında koordinenin icra edildiği karar grubudur. İhbarları hazırlar. Muhtemelen CIA'nın hem kendi adamları hem de CIA tarafından yetiştirilen elemanlar bu grupta görevlidir.

Bilgi toplama-değerlendirme-yönlendirme grubu: Bu gruba bilgi temin eden iki önemli alt grup F Tipi Cemaatin TSK içindeki üniformalı hainleri ve Emniyet içindeki teşkilatlanmadır. Grup, kişiler hakkındaki bilgileri dijital ortamlardan temin ediyor ve hedef kişinin şahsi kullanımındaki alana yerleştiriyor. Türkiye genelinde bütün vatandaşların nüfus ve ikamet bilgilerine ulaşan grup.

Bilgi işlem ve hacker grubu: Büyük yalanın asıl yükünü çeken gruptur. Elde edilen bilgilerin içerisine büyük yalana uygun tali yalanların monte edilmesi ve dijital sahtekârlıkların CD/DVD/harici bellek ortamına aktarılması bu grup tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu grubun içerisinde faaliyet gösteren alt grup olan hackerler ise hedef kişilerin şahsi bilgisayarlarına ve elektronik hesaplarına girerek şahsi bilgileri başka bir hedef kişinin bilgisayarına monte ediyor. Grup muhtemelen Emniyet içindeki Cemaat unsurlardan oluşuyor. Bir kısmı da ABD'de özel yetiştiriliyor.

Mühimmat toplama ve gömü grubu: İki alt birimden oluşan bu gruptaki mühimmat toplayıcıların bir kısmı, özellikle Güneydoğu'da ve Irak'ta kontrol dışında kalan bir kısım malzemeyi temin eden ve günü gelince kullanmak üzere saklayan gruptur. Bu gruba, TSK ve Emniyet içindeki unsurlar ortak katkı sağlamaktadır.
Saha elemanları: En aktif ve dinamik gruptur. Ev ve işyerlerine sahte belge, dijital veri, patlayıcı, mermi ve uyuşturucu yerleştirme gibi önceden hazırlık gerektiren faaliyetlerde kullanılan kişilerdir. Muhtemelen bu gruptaki kişiler de Emniyet içindeki Cemaat yapılanması tarafından yönlendirilmektedir.

Basın-yayın ve halkla ilişkiler elemanları: Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar'ın başrollerde olduğu Taraf gazetesi liderliği elinde bulundurmak üzere belli bazı yayın organlarında komplonun taşeronluğunu yapan elemanlar, TSK'nın içinde yuvalanmış çeteci bir yapılanma konusunda kamuoyu algısının oluşmasına katkı sağlamıştır.

                                          

23 Nisan 2013 Salı

"Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir" Boğaziçi TGB Kardak Kahramanıyla görüştü




Boğaziçi TGB, Poyrazköy davasında iki kez ağırlaştırılmış müebbet, ek olarak 51 yıl hapis istemiyle yargılanan ve Balyoz davasından da 16 yıl hüküm giymiş olan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen'le hem 21 Nisan'da yayımlanacak olan yeni kitabı "Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir" hakkında bilgi almak hem de içerisinde bulunduğumuz döneme dair fikirlerini öğrenmek üzere Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi'nde görüştü.


ABD - AKP - F Tipi Cemaat

Kitabı iki yıl gibi bir süre zarfında tamamlandığını belirten Türkşen, davaların içerisindeki komploların ABD, AKP, Gülen Cemaati etkisiyle şekillendiğini ve bunları kitabında aktarmaya çalıştığını belirtti.

Türkşen, dava sürecinde yapılan sahtekarlıkları gün yüzüne çıkarmayı hedefleyen kitabında kazılarda yapılan sahtekarlıklardan, ihtar mektuplarındaki sahtekarlıklara, kamuoyu oluşturmak için bazı gazetelerin öne sürdüğü yalanlara kadar birçok noktaya değinmiş.

Ali Tatar ve Berk Erden

Türkşen, kitabını kendilerine atılan iftiralar sonucunda kendi canlarına kıyan Deniz Yarbay Ali Tatar ve Albay Berk Erdem'e ithaf ettiğini belirtti.

Kitabın son kısımlarındaysa bu davaların nereden çıktığına ve kimlerin bu işin içinde olduğuna değindiğini söyleyen Türkşen, bazı gazetelerin aracılığıyla askeri savcılığa nasıl baskı yapıldığını da aktarmış.

"Şimdi de hazırız!"

1996 yılında Kardak kayalıklarına çıkan ekibin başında yer almış olan Ali Türkşen'in şimdiki açıklamalarıysa halen o dönemki duygularını koruduğu yönünde. "Nasıl kardakta saf duygularla can vermeye hazırdıysak şimdi de hazırız."

Peki...

Kendisinin olduğu iddia edilen Baransu'nun bavulundan çıkan cdlerde yer alan "AzılıkEmir.doc" dosyasını sorduğumuzdaysa çok ilginç bir hikaye karşımıza çıkıyor. Dosyanın oluşturulma zamanı olan 5 Kasım 2008 tarihi saat 9.41'de TRT'nin "Savaşta ve Barışta Türk Ordusu" adlı bir programı için kameraların önünde olduğunu aktarıyor. Hakime bu görüntüler izletiliyor. Hakiminse tepkisi "Peki" oluyor. Süreç kaldığı yerden devam ediyor.

Neden?

Bu dönem zarfında neden askeriyenin ve özellikle de deniz kuvvetlerinin hedef alındığını sorduğumuzdaysa cevabı ABD'de aramamız gerektiğini vurguluyor Türkşen. ABD'nin Karadeniz'e çıkma planlarına set çeken ve Doğu Akdenizde ülkemizin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir donanma hiç şüphesiz birilerinin işine gelmiyor.

Askeri Casusluk Davası

Askeri casusluk davasını da Balyoz ve Ergenekon tertiplerinin bir kolu olarak gören Türkşen, geçtiğimiz dönemde bir kesim tarafından uyarılan ancak emekli olmayan askerlerin bu davada hedef alındığını anlatıyor.

Dicle Üniversitesindeki Olaylar

12 Eylül öncesinde lisede olduğunu söyleyen Türkşen, özellikle Dicle Üniversitesinde başlayan ve diğer bazı üniversitelere de sıçrayan bu tarz olayların lise yıllarını andırdığını söylüyor ve Güneydoğuda bir Cumhuriyet otoritesinin zayıflığının ortaçağın karanlık örgütlerini açığa çıkarttığını aktarıyor.

"İmralı'ya gidenlere Skorsky tahsis edilsin."

"Barış" adı altında ülkeyi uçuruma sürükleyen bir süreçte Türkşen şöyle bir serzenişte de bulunuyor. "İmralı'ya gidenlere gemi değil Skorsky tahsis edilsin."

"En büyük silah hukuk."

Onlarca bilirkişi raporuyla sahteciliği açıklamalarına ve binlerce delil ve görgü tanıklarıyla suçsuzluklarını ispatlamalarına rağmen hukuksuzluğun halen devam ettiğini anlatan Türkşen "En büyük silah hukuk." diye de ekliyor.

"Bu davalar cumhuriyet mitinglerinin ürünü"

Türkşen bu davaların AKP hükümetini titreten Cumhuriyet Mitinglerinin bir ürünü olduğunu savunuyor.

Ve TGB...

Ziyaretlerine korkan arkadaşları olduğunu söyleyen Türkşen koca koca komutanların hatta TSK'nın bile askerine sahip çıkmadığını söylüyor TGB'li gençleri Hasdal'da görmekten son derece gurur duyuyor. 'TGB'nin dinamizminin önünde hiçbir kuvvet duramaz diyen Türkşen, TGB'nin umut kaynağı olduğunu belirtiyor.

Mertcan Yılmaz- Boğaziçi TGB