Yeniçağ Gazetesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeniçağ Gazetesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
25 Kasım 2013 Pazartesi
SIR PERDESİ ARALANIYOR
Ergenekon davasında 2 kez müebbet hapis cezasına çarptırılan emekli general Veli Küçük'ün yaşadıktarı ve başına gelenler neydi? O bir suçlu mu, yoksa iftiralara uğrayan bir yurtsever mi? Arnavut Sami, Alaattin Çakıcı, Kürşad Yılmaz ve Sedat Peker, Veli Küçük hakkında ne dediler? Küçük'ün "mafya" bağlantısı... Tuncay Güneyle kim tanıştırdı? Tuncay Güney'i ABD'ye yolcu eden "baba" kimdi? Nasıl tutuklandı? Bu ve benzeri sorular Hikmet Çiçek'in "Ben Veli küçük" kitabında cevap buluyor.
8 Ekim 2013 Salı
GEZİ İZLENİMLERİNDEN...

4-5 yıl kadar önceydi, kayınbiraderim Türkmenistan,
Özbekistan ve Kazakistan'ı kapsayan bir Orta Asya gezisine çıkacak,
bana soruyor oraları, ben de okuduklarımdan yararlanarak
anlatıyorum, bilgilendiriyorum. Dünürü de yanında. Dünür bana
"Sen oraları bayağı gezmişsin" dedi. "Hayır ne
yazık ki, Azerbaycan'dan öteye gidemedim" dedim, şaşırdı,
inanmadı.
3 Eylül 2013 Salı
GÖZ TEMASI...
Ölüm kol geziyor.. Ölüm sadece savaş alanlarında değil, içeride de, dışarıda da bize şah damarımız kadar yakında ama yine de yakıştıramıyoruz. Zamansız ve haksız buluyoruz hepsini. Sevgili dostum Hakan Ülser’in ağabeyi Kırşehir’de, değerli meslekdaşım, ağabeyim Nazif Okumuş’un hukuk adamı ağabeyi Sapanca’da, Nihat Genç’in yakın dostu Fikret’i Cebeci’de ebediyete uğurladık. Kimine yetişiyor kimine katılamıyoruz.
Cuma günü Aksaray’da J. Kur. Alb. Mustafa Önsel’in kayınvalidesini uğurladık. “Acımızı bile yaşatmıyorlar” diye haklı öfkesini dile getiren Önsel’in yanında olup, ona destek olmaya gayret ettik. Bu sütunların takipçileri Mustafa Önsel’i tanır. “Beşiktaştaki Sırtlan Pususu” adlı kitabını okumayan varsa acele etsin.Önsel Beşiktaş’taki pusuda tam üç kez kaçma şüphesi vs. denilerek tutuklandı. Kaçacağı iddia edilen adam tam üç defa tutuklanacağını bile bile o pusuya düştü. Oysa Önsel seçkin bir komando, üstelik kurmay subay. Aynı pusuya ikinci üçüncü kez düşmesi mümkün değil. Lakin pusular artık hukuk adına mahkemelerde kuruluyor.
Mustafa Önsel hukuka inandığı için büyük oğlu Oğuzhan’a hukuk okuttu, savcı oldu. Diğer oğulları İstemihan ve Cengizhan da hukuksuzluğa savaş açmak için hukuçu olmayı kafaya koymuşlar sınavlara hazırlanıyorlar. İçeride üçüncü yılını doldurmakta olan Önsel’in kayınvalidesi vefat etti. AKP hükümetinin ileri demokrasi adına çıkardığı son pakette cenazelere katılım izni verildiği için son görevini yapmak üzere Aksaray’ın Hamitli kasabasına, cezaevinin ring aracı ile getirildi. Yanında 5 güvenlik görevlisi. Gündüz vakti bahçede taziye yeri kuruluyor. Akşam ise iki göz köy evine çekilinecek. İki günlük insani izin var sanıyoruz. Ama yönetmeliklere göre “göz teması” isteniyor. Yani kaçma şüphesine karşılık güvenlikçiler Mustafa’nın bulunduğu salonda, yatacağı odada olacak. Aramızda hukuçular, bürokratlar, yüksek rütbeli subaylar var. İtiraz ediyoruz. Üsteğmen “Bana böyle emir verildi” diyor. Savcıyı arıyoruz, “Yönerge ne ise odur. Sorumlusu jandarmadır” diyor. Jandarma ise 30 yıllık komutanlarına kaçma şüphesi ile önlem aldığını sanarak “Gece de beraberiz” diyor. Utanmasa aynı yatağa yatacak.
Önsel haklı olarak isyan ediyor, “Bunun adına ileri demokrasi diyorlar. PKK’lıya, uyuşturucu kaçakçısına, hırsıza, katile bu muameleyi yapamazlar Ama bize reva görenleri Allah’a havale ediyorum” diyerek uygulamayı protesto edip, akşam saatlerinde Mamak’taki hücresine geri dönüyor.
Önsel ile hukukumuz üç yılda kardeşliğin ötesine vardı. Vedalaşırken sımsıkı sarılıyoruz “Üç defa düştüm pusuya bu kadar canım acımamıştı. Bir dahakine ölümü, bedenimi ancak teslim alırlar” sözleriyle öfkesini kustu. Allah sabır versin diyemiyorum.. Sabır, sabır nereye kadar..
Dün (salı) yine cenaze haberi geldi. Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan, hani bizim resimlerimizi çizen Deniz Yarbay Kürşad Güven Ertaş’ın anneannesi vefat etmiş. 16 yıl hapis cezası verilen Kürşad’ın ninesi Türkan Yıldırım, aynı zamanda Em. Koramiral Yıldırım Türker’in ablası. OYAK Yönetim Kurulu Üyesi iken 28 Şubat soruşturmasında tutuklanan Türker Paşa, Sincan Cezaevinde. Dayı-yeğen sivil giyimli jandarmalar eşliğinde Karşıyaka Mezarlığında taziyeleri kabul etti. Tabuta omuz verip merhumenin üzerine toprak attılar.
“Göz teması” dedik ya.. Sivillere ayrı, askerlere ayrı yorumlanan göz teması emri yüzünden Kürşad Yarbay geceyi Mamak’ta, Türker Paşa da Sincan’da geçirecek. Ama “yetmez ama evetçiler” le milletimizin büyük bölümü hükümetin çıkarıp adamına göre uyguladığı paketlerde insan haklarının korunduğunu sanacak.
Yazının başında “ölüm kol geziyor” demiştim. Haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık karşısında derdini anlatamayanlar ya üzüntüden kanser oluyor, ya da ani bir kalp krizi ile dünya değiştiriyor. Nitekim Türkan Türker kasım ayında torunu Kürşad’ı Hasdal’da ziyaret ettikten sonra üzüntüden yatağa düşmüş. Kanser illetine yenik düştü. Kolay mı, bir tarafta dağ gibi kardeşi, öbür yanda arslan gibi torunu haksızca hapis yatıyor. Allah cümlesinden rahmetini esirgemesin.
-------------------------------------------------------------
1 Ağustos 2013 Perşembe
BEŞİKTAŞ'TA SIRTLAN PUSUSU

Silivri ve Hasdal kahramanları kitaplar yazdılar tarihe tanıklık eden, yılmadıklarını, iyice bilendiklerini ve emperyalizme ilendiklerini cümle âleme ilan eden.
Bana bu kitapların neredeyse tamamı geldi ve ben bunların neredeyse tamamı için yazı yazdım. Bu yazılar bir kitap olacak boyuta ulaştı neredeyse.
19 Temmuz 2013 Cuma
Cumhuriyet'in İlk Yıllarının İçişleri Bakanı: Şükrü Kaya

Mustafa Solak, "Atatürk'ün Bakanı Şükrü Kaya / Toprak Reformu, Laiklik, Milletleşme" adlı kitabında Şükrü Kayanın uygulamaları üzerinden Cumhuriyet Devriminin yaşadığı dönüşümleri anlatıyor.
Kahredilen Kahramanlar

Balyoz Davası'ndan tutuklu Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önselin, "Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu" başlıklı kitabı Kaynak Yayınlan'ndan çıktı, Önsel, kitabında sadece "teröristten de beter" Güneydoğu şartlarında yaşadıktan ilginç anılarından değil, aynı zamanda Beşiktaş'ta kendilerine reva görülen muameleden de bahsediyor.
10 Temmuz 2013 Çarşamba
İSYAN MAKAMI
Yalçın Küçük "İnsanın en güzel hali isyan halidir" diyor, şu son günlerde yaşadıklarımız bu sözün doğruluğunu, damga vurup onadı. "İsyan hali"nden "İsyan Makam'ına geçeceğim, bu giriş taksimini onun için yaptım. "İsyan Makamı" sevgili dostum Hüseyin Haydar m son kitabının adı (Kaynak Yayınlan). İsyan Makamı nasıl bir makamdır, bu makamda en güzel besteyi kim yaptı, bunu biliyoruz aslında. En güzel beste yankılandı geçtiğimiz günlerde ülkemin her yanında: "Her yer Taksim, her yer diriliş" avazeleriyie. İşte bu makamdan haykırıyor "İsyan Günleri'nin şairi Hüseyin Haydar: "Yıkarak geliyoruz ihanet barikatlarını/Elimizle buruşturduk birkaç panzeri/Zulüm gazı panzehirdir bize, yayla havası gibi"
"Boyun eğmeyen bir ordu" nun hayıfı var aslında bu isyanda. Bakın nasıl dile getiriyor Haydar bunu da: "Haykırıyoruz Hasdal karargâhından/Mete Han müfrezesiyiz Akın halinde Silivri hücrelerinde/Yıkacağız bezirgan mülkünün temelini/Kabzaya vurulmuş Türk müfrezesi/Üç bin yıllık hukuktur şahlanan" İşte bu, şiir de bu, isyan makamı da bu... Yüreğinden öperim Hüseyin Haydar... Şu dizelerini de bu isyan makamını hâlâ algılayamayanlara, hâlâ seksen öncesi harmanlan savuranlara dönüp söyleyeyim: "On sekiz bin âlemi sağdan sola çeviren/İsyan sokağa iner kişi celladını yer/Çürümüş katlar çöker, yuvarlanır küreler/Ben şairim diyorsan, fırtına üflesene!" Selam olsun, isyan makamında fırtına üfleyenlere!..
-------------------------------------------------------------
BALYOZ DAVASININ ÇOK AZ BİLİNEN İNSAN ÖYKÜLERİ
Psikolog Pelin Çınar ve gazeteci Burak Bilge; Balyoz davası sanığı bazı komutanların kızlarıyla duygusal bağlarını mutluluklarını, hüzünlerini, hasretlerini, yıkılışlarını ve yeniden mücadeleye başlamalarını "Babamı Beklerken" adıyla kitaplaştırdı.
Kitabının yazarları Psikolog Pelin Çınar ve gazeteci Burak Bilge böyle bir kitabı yazmalarına neden olan duygularını şöyle dile getiriyorlar:
"Mahkeme bir sanığa ceza veriyor, bir aile yıkılıyordu. İçeride bir baba ceza alıyor, dışarıda bir kız çocuğu ağlıyordu. Etkileyici bir sahneydi. İzlerken bile içimiz titremişti. Bu kitap bir Balyoz Davası kitabı değildir. Amacı davanın meşrutiyetini, haklılık veya haksızlığını savunmak da değildir.
Kitabımız, Ergin Saygun ve Ece'nin, Engin Alan ve Tülin'in, Hayri Güner ve Eser'in, Metin Yavuz Yalçın ve Mine'nin, Ramazan Cem Gürdeniz ve Ülkem'in, Cem Aziz Çakmak ve Tuğçe'nin, Hasan Basri Aslan ve Melis'in, Dursun Çiçek ve irem'in mutluluklarını, hüzünlerini, hasretlerini, yıkılışlarını ve yeniden ayağa kalkıp mücadeleye, direnişe başlamalarını biyografi gibi değil; bir masal, bir öykü tadında siz okurlara sunuyor."
KAYNAK YAYINLARI'nın yayımladığı "Babamı Beklerken", başka şehirlerde, farklı zamanlarda yaşasalar da mutlulukları ve acıları ortak olan sekiz asker kızının biricik kahramanlarına, babalarına hasret yaşamlarını anlatıyor.
Toplumsal bir dram halini alan bir vak'adan yola çıkarak "Babamı Beklerken" i kaleme alan yazarlar, her biri birbirinden bağımsız ama bir o kadar da birbirine yakın bu yaşantıları, araştırmacı gazeteciliğe yakışır bir hassasiyetle inceleyerek, derinlerden çıkardıkları hazineleri duru ve akıcı bir dille aktarıyorlar.
Hayatları, babalarının mesleği gereği, beklemekle geçen kızların, babalarının emekliliklerine "kavuştuk artık" diyerek sevinecekken, bu kez de hapse atılmalarıyla yıkılmalarının öyküsü yürekleri burkuyor. Sanık babalar içeride kendilerini savunurken dışarıda aileleri ve en başta da kızlarının benzeri görülmemiş bir örgütlenmeyle tarihimizin en büyük haksızlığına karşı mücadeleleri ise okurları heyecanlandırıp, geleceğe dair umutlarını tazeletecek nitelikte...
-------------------------------------------------------------
21 Haziran 2013 Cuma
Bir valinin gözünden

Bir valinin gözünden Erzincan Valisi Ali Kemali'nin "Erzincan" kitabı, özellikle bölge aşiretlerinin nüfustan, mal varfıkları, yerleşim alanlar, sosyo-ekonomik durumları ve devletle ilişkileri konusunda, araştırmacıları ve ilgililerin başvuracağı birkaç çalışmadan biri. Ermeni sorununa ilişkin birçok tarihi olaya ve bilgiye de bu kitaptan ulaşabilir.
Ali Kemali, Kürt ve Ermeni sorunlarına bir devlet görevlisinin penceresinden, valilik makamından yaklaşıyor.
"Cumhuriyetin Gözüyle Kürt Meselesi" başlığıyla bugüne kadar 7 kitabı okura sunar KAYNAK YAYINLARI, bu kez de "Erzincan"] dizinin 8. kitabı olarak "Erzincan Valisi'nin Kürt Raporu (1931)" alt başlığıyla yayımladı. İlk basımı 1932 yılında yapılan "Erzincan"; harita, tablo, fotoğraf ve istatistik bakımından oldukça zengin. Eserini yazarken karşılaştığı güçlükleri "Bir yerin tarihini yazmak onu fethetmekten müşküldür" sözleriyle özetleyen Ali Kemali şöyle teselli bulmaktadır:
"Ben bu yolda ilk adımı attım. Vatanın bundan sonra yetişecek güzideleri, bu izi takip eder ve bu eseri tamamlarlarsa, ruhum, toprak altında artık beyazlaşmış kemiklerimin iftiharla titreyip birbirine çarptığını duyacaktır. Bu da benim için büyük ve kâfi bir mükâfattır"
Kitaptan bazı konu başlıklar şöyle:
Sümer-Akadlara Başlayan Erzincan Tarihi
islam uygarlığı devri, Selçuklular, Osmanlılar
Ermeni olaylan, Rus idaresi
Meşrutiyet öncesi ve sonrası
Kürt tarihi, Kürt kültürü, Kürt isyanları ve Dersim harekâtı
Aşiretler; nüfusları, mal varlıkları, yerleşim alanlan, sosyo-ekonomik durumları ve devletle ilişkileri
Haritalar, istatistikler
Bin yıllık zelzeleler, bin yıllık kitabeler
Gelenekleri ve kültürü
Refahiye, Kemah, Pülümür, Cencire, Kiğı
ilçe ilçe 1930'lardaki Erzincan.
-------------------------------------------------------------
28 Mayıs 2013 Salı
Kaynak'tan Mukaddime

İbni Haldun... Dünyanın ilk sosyologu, tarih felsefesinin piri, devlet ve din adamı... Haldun'un ünlü ansiklopedik eseri Mukaddime, ilahiyatçı Prof. Dr. Süleyman Uludağ'ın uzun. nesnel ve doyurucu takdim yazısı ve özenli çevirisi ile iki cilt halinde Dergâh Yayınları tarafından yayımlamıştı yıllar önce. Uludağ, bir acı gerçeğe de parmak basıyordu bu yazısında. Osmanlı, yüzyıllarca İbni Haldun'dan habersiz yaşamıştı, ibni Haldun ancak Cumhuriyetle aydınlarımızın dikkatine sunulabilmişti. Uludağ, bugün bile İbni Haldun'dan en az haberli olan kesimin Diyanet Örgütü olduğunu da açıklıyordu.
Kütüphanemde durur bu eser... Kartal Gözüyle Laiklik" ve'Kartal Gözüyle Milliyetçilik" adlı kitaplarımı yazarken de yararlandım bu değerli yapıttan.
KAYNAK YAYINLARI iki cilt halinde yeni bir Mukaddime yayımladı. Bu Mukaddime, Turan Dursun tarafından Türkçe'ye çevrilmiş ve tam 30 sayfalık bir önsöz yazılmış. Biliyorum şimdi Turan Dursun deyince bazı ham sofuların hemen tüyleri diken diken olacak. Olmasın bence. Uludağ'ın da, Dursun'un da Mukaddime için yazdıklarını ve çevirilerini tetkik etsinler, çok saçmam sentezlere ve doğrulara varacaklardır. Turan Dursun, önsözüne birçok değerli bilim insanının görüşlerini almış, bunların çoğu milliyetçi insanlar. Sayayım bir çırpıda: Hilmi Ziya Ülken. Fuat Köprülü, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Abdülhak Adnan Adıvar. Diğer ideolojik çizgide olanlar: Emre Kongar, İlhan Arsel, Orhan Hançerlioğlu.
Turan Dursun, Mukaddime'nin farklı baskılarını incelemiş, daha önce Osmanlıca olarak yayımlananlarla, Türkçe olarak çıkanların eksik ve yanlışlarını elemeye tabi tutmuş. Büyük boy ve karton cilt kapaklı olan bu "Kaynaktan Mukaddime'yi ilginize ve bilginize sunarım.
----------------------------------------------------------------------------
MUKADDİME I-II %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;
27 Mayıs 2013 Pazartesi
Asırların ardından bugüne ışık tutan muhteşem eser

Büyük düşünür İbni Haldun'un çağlar aşan büyük eseri "Mukaddime" KAYNAK YAYINLARI tarafından iki cilt halinde yayımlandı.
Büyük düşünür Ibn-i Haldun'un Mukaddimesinin bilim dünyasına yaptığı katkı, bugün bile tartışılamaz. Eserin bulunması ve çevrilmesi dünyanın her yerinde çoşkunlukla karşılanmıştır.
Türkiye'de Turan Dursun hem Mukaddime'yi en özgün kaynağından çevirmiştir hem de esere okuru aydınlatıcı bir önsözle katkıda bulunmuştur. Bu eserin dünya dillerine kazandırılmasında en büyük katkı, Franz Rosenthal'e aittir. Alman asıllı Rosenthal bu eseri, başta Türkiye olmak üzere islam ülkelerindeki belli başlı elyazmalarını inceleyerek, İngilizceye çevirmişti.
İbni Haldun, 1377 yılında kaleme aldığı Mukaddime'yi, 1382 yılında Tunus Prensi'ne armağan etmişti. Şu talihe bakın ki bu eser, yazarın ölümünden önce de birkaç baskı birden yapmıştı. Yazar her defasında yayımlanmış olan baskılar üzerinde düzeltmeler yapmış ve eserini en son 1402 yılında, yani ölümünden dört yıl önce tashihe tabi tutmuştu.
Rosenthal, Mukaddime'nin Türkiye'deki izini sürmüş ve onu ülkemizin önemli kütüphanelerinde bulunan belli başlı 18 elyazmasını incelemişti. Rosenthal, 1402 yılında yapılmış olan ve üst köşesinde İbni Haldun'un özgün bir notu da bulunan en son baskıyı da ortaya çıkarmıştı. Büyük bilim adamı Rosenthal bu eseri îngilizceye çevirirken bütün elyazmaları karşılaştırmış ve bunlardan oldukça faydalanmıştı.
Kaynak Yayınlan tarafından okurla buluşturulan eserin başında Turan Dursun'un uzun bir sunuş yazısının yanı sırı, eserin anlaşılmasını kolaylaştıran bir de önsöz bulunuyor. Ayrıca okura kolaylık sağlamak için mevcudu ilk kez Türkçe'de bulunan özgün bir dizine de yer veriliyor.
----------------------------------------------------------------------------
MUKADDİME I-II %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;
13 Mayıs 2013 Pazartesi
TCB Hasdal Gemisi’nden...
“Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitabıyla sözde Balyoz Davası’ndaki ihaneti ortaya koyan Amiral Semih Çetin için ikinci defa soruşturma açılmış. Tarih profesörlerine tarih dersi verebilecek bilgi ve tecrübeye sahip olan merhum dedem Kamberli Osman Ağa, bu haberi duysa “Şeytan iş bulamazsa eniğine sarkarmış” derdi. Semih Amiral’i Silivri’deki duruşmalar esnasında tanıdım. Kitabını, altlarını çizerek okudum. Özellikle Gölcük’teki aramalar esnasında, elleriyle koyulmuş gibi bulunan sözde belgeler konusunda yazdıkları midemi bulandırmıştı. Dahası, arama yaparken CUMUK yasalarını çiğneyen, yasaya göre imajları vermek zorunda olan savcılara Donanma Komutanı’nın kravat hediye etmesi, olayın bir başka boyutuydu. Semih Çetin, belgeleriyle Türk ordusuna, Türk denizcilerine nasıl tezgâh kurulduğunu ortaya koyarken ihanetteki işbirlikçileri de işaret etmişti. Enver Paşa’nın tarihi sözüdür. “Hainler korkak olur...” Sanırım birileri fena halde telaşlı... Telaş ile kurulan tezgâhta bir çok parmak izi bıraktılar. Fahiş hatalar yaparak digital terörde bilime aykırı kanıtlar bıraktılar. Şimdi geride bıraktıklarını temizlemek için karşı taarruza kalkışmaları aslında intiharlarına sebebiyet verecek.
***
Bu sütunlardan defalarca yazdım. Denizcileri geç tanıdığım için nasıl hayıflandığımı dile getirmeye gayret ettim. Ali Sadi Ünsal Amiral ile sohbetimde “üniversitelerde böylesi entelektüele rastlanmaz” teşhisimi karacı dostlarımla paylaşmıştım. Cem Gürdeniz de bunlardan biri. “Hedefteki Donanma” adlı eseri sadece denizciler, hukukçular değil üniversitelerin tümünde ders kitabı olarak okutulmalı. Kadir Sağdıç gibi bir oramiral Genelkurmay Başkanı olabilmeliydi. Daha önsözünü okurken Türk denizcilerinin niçin hedefe konulduğunun farkına varıyorsunuz. Söz konusu kitapları tanıtabilmek için başlı başına kitap yazılması gerekir. Yeniçağ’daki köşemde HalkTv ve Ulusal Kanal’daki programlarımda kısaca tanıtıp, tavsiye ediyorum. Bu eserleri okumadan “Başımıza gelenler”i anlamanın da mümkün olmadığını belirtiyorum.
***
Hasdal, Hadımköy, Maltepe, İzmir-Şirinyer, Mamak, Sincan ve Silivri’de yatan Türk subaylarının tümüyle geniş bir aile olduk. Aile bireylerimizden biri de 15,5 ayını yalnız başına Silivri’de geçiren Müyesser Yıldız’dır. Hapisten çıktığı andan itibaren kendisini içeridekilere adayan, gazetecilikte hepimize nal toplatan “tek başına ordu Müyesser” Bahriyeli Yarbay Kürşad Güven Ertaş’ı yazmış. Henüz yüzbaşı rütbesindeyken hiç tanımadığı altı astsubayı, hiç tanımadığı tam 4 bin astsubayı takip etmekle görevlendirmiş Kürşad... Denizin ortasında 4 bin kişiyi havada, karada, evinde, orduevinde, kışlada takip ettirmek için Süpermenlik falan halt eder.
Sekiz aydır tutuklu... Dört duvar arasında bir taraftan kitap okuyup, diğer taraftan resim yapıyor. Ama işin kolayına kaçmadan... 1,5 metre boyu, 40 kg ağırlığı ile memleketi omuzlarında taşıyan bacımın, Müyesser’in resmini yapıp yollamış. Gurur duydum. Diğer resmi ise hukuksuzluğun hükümdar olduğu dönemde hukukun yılmaz savunucusu Ümit Kocasakal...
Adı güzel Kürşadım, duygularını resimlere yansıtıyor mahpusta. “Mücadeleye Baş Koyanlar” serisinde Mustafa Balbay’ın oğlu küçük Deniz de var. Emine Ülker Tarhan, Selcan Taşçı, Şükran Soner, Bekir Coşkun, Mustafa Mutlu, İlker Yücel, Ataol Behramoğlu, Orhan Bursalı ve Nihat Genç’in resimlerinin arasına Yavuz Selim Demirağ’ı eklemesi hüzünlendirdi beni. Mehmet Akif’e sığındım...
“Bedr’in aslanları ancak bu kadar
şanlı idi...”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26731
-------------------------------------------------------------
10 Nisan 2013 Çarşamba
Kötüler Mahallesi'nin Gerçekleri
Güneydoğu araştırmalarıyla tanınan gazeteci yazar Mehmet Faraç, okurlarını 2 yeni kitabıyla daha buluşturdu. " Kötüler Mahallesi " dizisinin 2 kitabı " Ölü Akrepler Zamanı " ve " Yağmuru Bekleyen Kadınlar " da Faraç, Güneydoğu coğrafyasının gizemine ışık tutan çarpıcı öyküler sunuyor. 1. kitapta yer alan öyküler, hayatı " Kötüler Mahallesi " nde geçmiş bir yazarın çocukluk anılarına ve gözlemlerine dayanıyor!.. " Ölü Akrepler Zamanı " da o mahallede yaşanmış gerçek öykülerden biri. Kitap, yalnızca yoksulluğun ekşi hamurunda yoğrulan garip insanların yaşanmış hikâyelerini anlatmıyor!.. Urfanın terk edilmiş bir bölgesinde, ekmekleri korkuya gizlenmiş biçarelerin kendi küçük dünyalarında yarattıkları masalımsı öyküleri de kapsıyor! îhbarcıkaçakçı ikileminde ezilen babaları Suriye sınırında mayınla boğuşurken, akrep avlayarak harçlıklarını çıkartan çocukların dramı okuyanları sarsıyor.. Dizinin 2. kitabı, " Yağmuru Bekleyen Kadınlar " ise Güneydoğuda, feodalitenin katı yasaları ile cenderede tutulan kadını konu alıyor. Erkek egemen toplumun dayattığı töre cinayetiintihar kıskacında yaşama tutunmaya çalışan kadınlar, kimi zaman kanlan ve canlarıyla isyan bayrağı açtılar kimi zaman ise bedenlerini ateşe vererek karanlığa karşı çığlık attılar!.. Öfkeye ve baskıya boyun eğen sahipsiz kadınlar, ne yazık ki kefensiz mezarlara mahkûm oldular!.. Başta " Yağmur Bekleyen Kadınlar " olmak üzere bu kitabı oluşturan tüm kadın hikâyeleri, içinde barındırdığı paradoksu, çarpıcı anlatımı ve dehşete düşüren vurgularıyla gizemli bir coğrafyanın cehalet ve şiddet nasıl savrulduğunu da anlatıyor.
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
8 Mart 2013 Cuma
KELEBEK ÖMÜRLÜ SAIRDEN YÜREK SIZLATAN DIZELER...

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
7 Mart 2013 Perşembe
KRİZ YÖNETİMİNDE TSK

“Kriz Yönetimi ve TSK”. Prof. Dr. Haydar Çakmak’ın yeni kitabının adı bu ve muhtevayı da tam karşılıyor.
“Kriz Yönetimi ve TSK”, her zaman eksikliğini hissettiğimiz alanda öncü bir eser. Büyük bir boşluğu doldurduğu kesin.
Mesele Türkiye’nin devletler arası ilişkilerinde ortaya çıkan derin ayrılıklar ve pürüzler... Neden Türk Silahlı Kuvvetleri “kriz”in merkezine oturtulmuştur? Ön sözde onun cevabı da var:
“Kitabın adı belirlenirken, ‘Uluslararası krizler ve Türkiye’ ile ‘Uluslararası krizler ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ başlıkları arası seçimde bir tereddüt oluşmuştu; ancak ikinci başlıkta karar kıldık. Bu seçimin iki nedeni vardı. Birincisi ele aldığımız krizlerde Türkiye adına Türk Silahlı Kuvvetleri görev almıştı; dolayısıyla büyük ve güçlü bir kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adının geçmesi daha uygun olacaktı.”
Şu akla gelebilir: Krizlerde ordunun adının geçmesi bütün ülkeler için geçerli mi yoksa devletler arası krizde Türkiye’de, yönetim ağırlığı, -en azından hissettiriş olarak- askerde mi? Onun için krizde Türk Silahlı Kuvvetleri öne çıkıyor? Bu sorunun cevabı ayrı bir başlık olarak işlenmemiş. Ancak 288 sayfalık kitabın bütününü okuduğunuzda zihninizde cevap belirginleşiyor.
Kitap iki bölüm: I. Bölüm’de teorik olarak “kriz” kelimesinin etimolojisi, sonra teorik ve tarihî açıdan kriz 36 başlık altında, 75 sayfada ele alınıyor. Sonra II. Bölüm olarak “Uluslararası Krizler ve Türkiye” başlığı altında “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Profili”, “TSK’nın Dış İlişkileri”, “TSK’nın Katıldığı Uluslararası Krizler”, “TSK’nın Yurtdışı Görevlerinin Yasal Dayanağı” ana başlıkları içinde TSK’nın dış ilişkileri ve aldığı vazifeler ayrıntılı bir şekilde ortaya konuyor.
Merak edenleriniz için: “Kriz” kelimesi, Antik Yunan’da “krinein” (yargılamak) idi. Latincede önce “krisis” (yargı; karar), sonra “crise” (XVI. yy.) olarak bugünkü anlamında kullanılmıştır.
“Kriz Yönetimi ve TSK”, benim bildiğim bu sahada tek kitap.
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
TANINMAYAN TANIDIĞIMIZ
Öykücülük yolunda yorulmak, durmak bilmeden yürüyen Toroslar'ın Yörük evladı

ULUSLARARASI KRİZLERİ YÖNETME YÖNTEMLERİ
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Haydar Çakmak, "Kriz Yönetimi ve TSK" adlı kitabında, uluslararası ilişkiler alanının güncel kavramlarından "kriz'i tanımlıyor; ve kriz yönetim biçimlerini açıklıyor.

Kitabın temel konusunu, TSK'nm uluslararası krizlerdeki yönü ve rolü oluşturuyor. Prof. Haydar Çakmak, bu başlık altında şu konuları inceliyor:
■ TSKnın profili
■TSKnm dış ilişkileri
■TSKnın katıldığı uluslararası krizler: Libya krizi ve müdahalesi, tran-Irak Savaşı (1980- 1988), Gürcistan krizi, Irak krizi (Kuzey Keşif Harekâtı), Kosova krizi, Somali krizi, Afganistan krizi
■ TSKnın yurtdışı görevlerinin yasal dayanağı Prof. Haydar Çakmak, bu noktada şu açıklamayı yapıyor:
işlediğimiz uluslararası krizlerde Türkiye adına Türk Silahlı Kuvvetleri görev aldığı için, okuyucuya TSK hakkında kısa bilgiler vererek TSK'nm kısa bir tanıtımını yaptık. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yurtdışına gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına veya Türkiye'den geçmesine TBMM'nin verdiği izin kararlarını da okuyucunun bilgisine özetleyerek sunduk.
Çalışmamız esnasında, gerek krizlerin teorik olarak işlenmesinde, gerekse krizlerin kendilerinin anlatılmasında kaynak sıkıntısı çektiğimizi belirtmemiz gerekir.
Haydâr Çakmak
Örneğin; Doğu Timor ve Somali gibi ülkeler üzerinde çalışan akademisyenler ve araştırma merkezleri olmadığı için, daha çok yabancı kaynakları kullanmak zorunda kaldık. Kitabın adı belirlenirken, "Uluslararası Krizler ve Türkiye" ile "Uluslararası Krizler ve Türk Silahlı Kuvvetleri" başlıkları arasındaki seçimde bir tereddüt oluşmuştu; ancak ikinci başlıkta karar kıldık.
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
LATİN AMERİKA PANORAMASI
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? ikisini birden yapan bir Buket Şahin, yirmi yıldır Latin Amerika ülkelerine yaptığı gezilerinden çıkardığı sonuçlan, izlenimlerini, fotoğraf ve röportajlarını bir kitapta topladı. " Yakılan Bellekler "; doğası, edebiyatı, müziği, dansı, kadınlan, devrimcileri, sömürü-direniş-yeni- den yaratım süreciyle inişli çıkışlı tarihi ve daha pek çok yansımasıyla sadece bir gezi kitabı değil; adeta bir Latin Amerika panoraması. Yazar Buket Şahin Kaynak Yayınların'ndan çıkan kitabında; tüm bunlara Latin Amerika ve Anadolu arasında imgeler ve gerçekler üzerinden kurduğu paralellikleri de ekle-yerek bu keyifli ve akıcı okuma yolculuğunun bir kardeşlik bağına dönüşmesine katkıda bulunuyor.
![]() |
28 Ocak 2013 |
Guetemala'da Maya kadınlarına... Haiti'de ayak yıkayıcılara... Nikaragua ve Meksika'nın ölüm tren- lerindeki kaçak göçmenlere... Para- nalı kır gerillası Che'ye... Bolivar'ın Bogota, Caracas ve Panama'sına... Chavez'in devrimci Venezuela'sı- na... Belize ülkesinde siyah orkide-lere... Potosi'de insan yiyen dağ " Cerro Rico "ya... Bolivya'da tuzdan yapılmıf I pansiyona, tuzdan yatağa, tuzdan masaya... Peru ve Bolivya'nın mavi gözlü lamalanna, And ve İllimani Dağlanna... Dünyanın en yüksek gölü Titicaca'ya... Key West'te Hemingway'in altı parmak- ¡8 lı kedilerine...
Latin Amerika
Yakılan Bellekler BUKET ŞAHİN
Buket Şahin, " Bir ülkeye yapısı lan gezinin, önce o ülkenin edebimi yatını okumakla başladığına inan- ^ dım hep " diyor. Bundan olsa gerek S- G. G. Marquez, Jorge Amado, Bor- § ges, Cortazar, Nicolas Guillen, Oc- c tavia Paz ve Hugo Chavez'in Oba- H ma'ya hediye etmesiyle dünyada olduğu kadar ülkemiz basınında da merak uyandıran ünlü " Latin Ame- ö rika'nın Kesik Damarian " adlı kitabın yazarı Eduardo Galeano'yla m harmanlıyor kendi izlenimlerini.
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
4 Mart 2013 Pazartesi
ARSLAN BULUT: TSK NEDEN BU DURUMA DÜŞTÜ?
Balyoz Davası’ndan tutuklu, dönemin Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Semih Çetin, Hasdal Cezaevi’nde “Bir İhanetin Öyküsü” adlı, önemli bir kitap yazdı. Kaynak Yayınları arasında çıkan kitabın altını çizdiğim satırlarından, bir köşe yazısına sığabilecek kadarını bilginize sunuyorum:

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)