8 Mart 2013 Cuma

OSMAN SAHIN'I OKUMAK: GERCEKLIGIN BÜYÜK SIIRI


Dilindeki tazelik, sözcüklerindeki çağrışım ve yalnızca Osman Şahin’e ait olan o güzel söylem, sanıyorum benden başka şairler için de şiire bir çağrıdır.

Osman Şahin Türk öykü, roman, sinema dünyasında önemli bir imza olduğu kadar benim bireysel tarihim için de önemli bir yazardır. Lise yıllarımdan bu yana kendisini izlemekteyim bir okur olarak ve bir şair olarak yaratıcı sürecime katkısı olduğunu söyleyebilirim. Rüştü Onur için hazırladığım kitaptan ötürü bir haftadır Kaynak Yayınları’ndayım. Kaynak Yayınları’nın yayın yönetmeni Sadık Usta ve çalışma arkadaşlarıyla yoğun bir çaba içindeyiz. Sadık Usta’nın masasında, M.Şehmus Güzel’in, Osman Şahin kitabı duruyordu: “Öykücülüğümüzün Toros Zirvesi Osman Şahin”. Kitabı önce bir karıştırdım hemen herkesin yaptığı gibi. Sadık Usta ya da bir başka dikkatli okur, kırmızı kalemle kitabın ön sayfalardan bazı yerlerini çizmişti, beğendim defterime not ettim. Ayrıca Osman Şahin’in babaannesi Hatice Kadın’ın ağıtından bir dize çekip aldım: “Üç yastığı yamamışım kanınan .”

ZAMAN ZİNDAN İÇİNDE

Bu dize çok güçlü bir şiiri söylediği gibi önemli bir şairin güçlü bir şiirine götürdü beni. Aklımda kaldığıyla yazıyorum: Zaman
zaman içinde

Zaman zindan içinde
Biz mahpusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde
Getirdiler ite kaka bir yiğit
Baş açık ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.

Bu dizelerde Enver Gökçe bir ak mintanla yiğidin işkenceden geldiğini sezdiriyor bize. Bir yazısından ötürü on sekiz ay hapisliği var Osman Şahin’in. Dışarıda olduğu kadar içerde olan adaletsizliği de iyi bilir. Kaldı ki Güneydoğu üzerine oradaki aşiret çatışmaları, kan davaları üzerine yazmış biri olarak ve içerde işlerin nasıl olduğunu bilendir. Bazı insanlar için dışarıda ya da içerde, onları bekleyen bir şey vardır hep. “Atmosfer oluşturmaya” yeniden dönecek olursak, bütün sanatlar için önemlidir bu. Şiirde ise bütün malzeme sözcükler olduğu için ve bu malzemenin tasarruflu kullanılması gerektiği için çok daha önemlidir. Hatice Kadın’ın nasıl güçlü ve saklı bir ozan olduğunu düşünebiliyorum: Üç yastığı yamamışım kanınan!

Bu kadar değil yalnızca, Osman Şahin’in dilindeki tazelik, sözcüklerindeki çağrışım ve yalnızca Osman Şahin’e ait olan o güzel
söylem, sanıyorum benden başka şairler için de şiire bir çağrıdır: Karadeniz dağları diktirler… Bu dağlar acele yaratılmışlar gibi, çoğu yerde sırtlarının ormanıyla, çalısıyla, toprağıyla denizde biter, denizde son bulurlar… Sırtları kar yüklü Kaçkarlar’dan çıkan soğuk, acımasız, gür suları denize doğru hızlı hızlı akarlar… Dağların, dikliklerin, suların, ormanın, binbir türlü yeşil bitkinin fışkırırcasına bittiği, büyümek için coştuğu bu toprakların bitiminde Karadeniz daha bir aceleci, daha bir azgın ve tezdir… Yaz kış kabarır; dalgalar halinde sahilleri yeşilliği döver… Bu iki çılgın doğanın, deniz ile dağların arasında şöyle rahatça oturup uzanacak bir tek düzlük bulamazsın. Yoktur… Deniz ile karanın birleştiği sahil düzlüğünü de Devlet Karayolları kapmıştır… Burada, doğanın bütün gerçekliğiyle ve yazarın kendine has güzel söylemiyle şiire yakın duran yerler var elbette ve metnin akışı içinde yazar konuyu toplumsal düzleme doğal bir akış içinde getirebiliyor. Deniz ile karanın birleştiği sahil düzlüğünü de Devlet Karayolları kapmıştır… derken.

ŞAMANLAR VE YÖRÜKLER

Kitapta “Eserlerinden Yansıyan Yaşamöyküsü” adlı bölümde yazarın dağlarla olan ilişkisine geniş yer verilmiştir ve elbette
bu dağlar Toros Dağları’dır daha çok: Başları dumanlı yüksek yerler, ulu ağaçlar, yeryüzünü gökyüzüne bağlayan, yaklaştıran verimliliğin diğer adıydı. Yağan yağmurlar alnına ilk alan, temiz, saf yerlerdi oralar. O denli ki, yurt yerinde unutulan beyaz ipekten bir mendili, bir yıl sonra tertemiz bulabilirdiniz. Güçlü ağaçlar kökleriyle toprağı özümserken, yeşil gür yapraklarıyla da gökyüzünün sonsuz gücünü yudumlar, solurlardı. Yörük gözünde öteden beri saygı duyulan yerlerdi oralar. Oralara özlem duduyarlardı hep. Bu özlemleri, korunma içgüdüleri kadar, biraz da Orta Asya şamanlığından kalma tanrısal sezgilerinin getirdiği
bir inançtı. El değmemiş saf gökyüzüne ne denli yakın olurlarsa, gökyüzü de kendisine yakın olana en iyi yaşamı, en iyi ölümü bağışlayıp sunacaktı çünkü. Cümle bitkilerin, hayvanların, bol sulu göllerin, nehirlerin, toprağın, ağacın büyülü yaşantısıyla beraber olacaklardı, gökyüzüne de yakın olacaklardı öldüklerinde. Temiz göklerin altındaki ağaçlar, insanı kendine çeken doruklar birer açık hava tapınağı gibiydi bu yüzden.

Osman Şahin hem Türk edebiyatında hem dünya edebiyatı içinde öneme sahip bir yazar. Bir yazarı bir yazarla kıyaslamak doğru bir şey değildir. Her yazar biricik ve yalnızca kendine ait olan bir dünyanın olanaklarını sunar bize. Ancak önemli başarı karşısında, böylesi bir durum yaşanabilinir. Sadık Usta’ya, Kaynak Yayınları’nda Osman Şahin’in Anadolu’nun Cengiz Aymathov’u
olduğunu söylemiştim. Cengiz Aymathov Rus dilinde, Kazak dilinde olduğu kadar bütün bir dünya edebiyatı için önemli bir yazardır. Kitaplarını ilk okuduğumda elbette Sovyet edebiyatının yazarıydı ve benim de yazarlarımdandı. Osman Şahin’in “Kırmızı Yel” ile başlayan yazarlık serüveni “Acenta Mirza”, “Ağız İçinde Dil Gibi”, “Selam Ateşleri”, “Başaklar Gece Doğar”, “Ölüm Oyunları” ve daha pek çok kitapla Türk öykü ve romanını taçlandırmıştır. Yazarın öyküleri “Ay Bazen Mavidir” adıyla iki cilt olarak yayınlanmıştır ki gerçek bir öykü şölenidir. Osman Şahin’in öykülerine yakışır bir kompozisyon taşıyor. İlk kitabı “Kırmızı Yel” ile TRT Büyük Ödülü’ne değer görülen yazar Faik Hikâye Armağanı, Yunus Nadi Öykü Ödülü, Mersin Kenti Edebiyat Ödülü başta olmak üzere pek çok ödüle değer görülmüştür. Yirmi üç öyküsü filme alınan Şahin otuzbeşten fazla ödül kazandırdı Türk Sineması’na. Şahin’in öykülerinden yapılan sinema bütünüyle kendine özgü bir dünyadır. M.Şehmus Güzel iyi bir çalışma ortaya çıkarmış; kendi adıma ben çok yararlandım bu kitaptan. Osman Şahin’le ilgili bazı ayrıntıları bu kitapta fark ettim örneğin. Kitap dört bölüm olarak düzenlenmiş ve her bölüm savrulmadan kendi bütünlüğü içinde yazara ait öne alınması gereken şeyleri işaretliyor. Bu arada M. Şehmus Güzel’in dilindeki akıcılık, anlaşılırlık ve güzelliği söylemesem olmaz! Kendisinden okuduğum başka kitaplar da var; dilinin güzelliğini o okumalarda da fark etmiştim.


Kaynak:  Aydınlık Kitap