9 Aralık 2013 Pazartesi

‘Halk ayaktakımı değildir’


Şair-yazar Özdemir İnce, 2011’de Hürriyet ve 2012'de Aydınlık gazetelerinde yayımlanmış yazılarından derlenen kitabı "Cehaletin Rönesansı’yla okurlarla buluştu. İnce'nin merceğine aldığı konuların başında İmam-Hatip Okulları ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu geliyor. İnce'ye göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir numaralı sorunu da bu; kendine biat eden nesiller yaratmak adına Tevhid-i Tedrisat'ı tarihe gömerek İmam-Hatipleri kökleştirmek. Kitabında Türkiye'yi neredeyse "geçmiş olsun" denilecek raddeye getiren AKP'nin icraatlarını ve günümüzde gelinen "noktayı" değerlendiren İnce özetle şu sorulara da yanıtlar getiriyor: "Şu anda kendi aristokrasisini, elitini, proletaryasını, lümpen proletaryasını yaratmakla meşgul İslamcılar nelerin farkında değil? Hürriyetten kovulma süreci aşama aşama nasıl gerçekleşti? Merkez sağ'ın trajedisi ne? AKP'nin iç savaşı ne durumdadır?" İnce'yle "Cehaletin Rönesansı’nı konuştuk.


Gamze AKDEMİR

-“Cehaletin Rönesansı” nasıl bir seçki?
-Kitabın seçme ve düzenini editör Hadiye Yılmaz yaptı. Çok başarılı bir iş. "Cehaletin Rönesansı" bir gazetede yazan şair ve edebiyat yazarının kitabı. Yazarın şiirlerine, kuramsal kitaplarına ve çevirilerine ihanet etmemiştir. Gazetede yazan Özdemir İnce, şair Özdemir İnce'ye her an hesap vermek zorunda. "Cehaletin Rönesansı", bir cumhuriyetçi ve devrimcinin, bir cumhuriyet devrimcisinin kitabı.
-Sınıfları eleştiren, sürekli mazlumu oynayan AKP'nin sınıf, zümre yaratmakta ve ötekileştirmede üstüne yok malum. Önsözde avam ve havas kıyasını irdeliyorsunuz. Burada da açmanızı rica ederek sorarsak kime gire kim avam, kim havas olageldi?
-Avam (Halk) ve Havas (Seçkinler, aydınlar, elitler), uzun yılların sorunu ve sorunsalı. Sanılır ki birbirinin karşıtı. Halk ve aydınlar bir bütün. Cumhuriyeti kuşkusuz elitler kurdu ama halkla birlikle, onun sayesinde kurdu. "Halk" ayaktakımı değildir. Meslek sahibi insanlardır. Okumuş seçkinler (elitler) de soylu, zadegân ve aristokrasi sınıfının temsilcisi değil. Solda, devrimcilerde, cumhuriyetçilerde seçkinler çoğul, çok başlı yani demokratik bir ortam var. Kümesin horozu çok. Sağda ise bir tek seçkin baş var, sürüyü güder: Saidi Nursi, Fethullah Hoca, R. T. Erdoğan, Antidemokratiktir. İslamcılar şu anda kendi aristokrasisini, elitini, proletaryasını, lümpen proletaryasını yaratmakla meşgul. Kendi karnında kendini parçalayacak canavarı büyütüyor.
-Kitabınızda vurguladığınız gibi "Erdoğan'ın bir numaralı sorunu ne şudur ne de budur. Onun bir numaralı sorunu, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile İmam Hatip okullarıdır (...) İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir." İmlediğiniz gibi o zaman da duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçları güme gidiyor. Vicdanı farklı işleyen kitleler boy veriyor, adalet duygusu, yurt bilinci ta liflerinden ayrışıyor. AKP'nin seleflerinden (Selamet, Nizam, Fazilet, Refah partileri) daha vahşice tetiklediği bu tözden ayrışmanın olası/ olmaya başlamış bedellerini nasıl yorumluyorsunuz?

"AKP'NİN OKULLARINDA SADECE ERBAKAN HOCA VE ERDOĞAN YETİŞİR!"

-Kendi kadrosunu kurmak için Tevhid-i Tedrisat'ı yok etmek ve okulları dinselleştirmek zorunda. Cumhuriyet'in okullarda hedefi çağının çağdaşı insan yetiştirmekti. Bu okullarda Erbakan Hoca ve R. T. Erdoğan da yetişir. Ama AKP'nin okullarında sadece Erbakan Hoca ve R. T. Erdoğan yetişir. Cumhuriyet okulları iddia edildiği gibi tek tip insan yetiştirmedi. Çağının çağdaşı, düşünen, laik ve demokratik bir toplumun üyesi insanı hazırlamak istedi. AKP, düşünmeyen, fanatik ve çağdışı bir robot yaratmak isliyor.
-Hürriyet'te bu konuda yazmamanız için AKP tarafından gazete yönetimine sürekli baskı yapıldığını da ifade ediyorsunuz. Size baskı yapanlar kimlerdi ki sonunda süreç işinize son verilmesiyle sonuçlandı?
-"Baskı" olarak yorumlanması gereken "hoşnutsuzluk" bana önce Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, daha sonra onun yerine gelen Enis Berberoğlu, en sonunda da Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı tarafından iletildi. Bir iki kez de Aydın Doğan beyden "selam" geldi. Hürriyet gazetesinde Ocak 2000'den itibaren yazmaya başladım ve Aydın Doğan'la 10 yıl sonra tanıştım. Onlar bana baskıyı tebliğ etti. Sakatlık patronların öteki şirketlerinden kaynaklaıııyor(du). Sadece gazete çıkartıyor olsalardı, böyle şeyler olmaz mıydı? Olmazdı diyemem çünkü AKP bir siyasal iktidar değil tam anlamıyla bir barbar istilacı! Haftada beş yazı yazıyordum. Önce Nisan 2010'da bire indirildi. Bir yıl böyle yazdım. Nisan 2011'de işime son verildi.
-"Aydın Doğan ile Recep Tayyip Erdoğan'ın barışmasına vesile olup ülkemizin huzur ve refahına katkıda bulunduğum için çok sevindiğimi belirtmeliyim" diye de yazıyorsunuz. Bunu ve sizi işinizden Hürriyet gazetesi değil iki iktidarın attığına dair sözlerinizi de açar mısınız?
-Barışmalarına vesile olmam ironik bir ifade. Gazete hâlâ ellerindeyse, iktidarın istemediği yazarlar gazeteden uzaklaştırıldığı için. Biraz önce dediğim gibi AKP’yi en çok temel felsefelerine yönelttiğim eleştiriler ile imam-hatip okulları ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu hakkında yazdığım yazılar sinirlendiriyordu. Ben bunları yazdığım sırada okurlar, siyasetçiler ve gazete yazıcıları konunun öneminin farkında değildi. İktidar yazılarımı uyarı ve ihbar sayıyordu. Çünkü projelerini gerçekleştirmek için zamana ihtiyaçları vardı. AKP'nin program ve projeleri hakkında yazdıklarımın tamamı gerçekleşti. Okulların ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın haline bakın. Çocuklarımızın beyinleri 4-5 yaşında yıkanmaya başlandı, öğrencilerin beyinleri okul sıralarında "etüv"e sokuluyor.
-"Merkez Sağın Trajedisi" yazınız… Statükosevici merkez sağ, yakın tarihte hangi hareketlerden payını almıştır? Ana akım sağın yanı sıra solu da katarak sorarsak kim kimin töremesidir? Karşıdevrim kadrolarında yerli, yabancı nasıl bir kadro söz konusudur?
-Merkez sağın trajedisi III. Selim'le başlar; Tanzimat, Meşrutiyetler; İttihat ve Terakki, Ahrar ve Hürriyet ve İtilaf fırkalarından geçerek Birinci ve İkinci TBMM'ne ve ardından CHP'ye dayanır. Birinci ve İkinci Meclislerde ve 1923-1950 arası CHP'nin içinde günümüz AKP'si ve bu partinin selefleri vardı. Yabancı kadro kimdi? Laik ve demokratik bir "ulus devlet" cumhuriyetinin kurulmuş olmasından hoşlanmayan emperyalistlerdi. Sevres Antlaşması'yla sonuçlanan Paris Kongresi ve Lausanne Barış Antlaşması'nın tutanaklarında yazılıdır bunlar. Toprak Reformu yüzünden Demokrat Parti'yi kurmak için CHP'den ayrılan kadro, arkalarından İslamcıları, toprak ağalarını, mütegallibeyi ve komprador burjuvaziyi birlikte sürükledi. CHP'de biraz doğulu toprak ağası ile birkaç milli burjuvazi temsilcisi kaldı. Daha sonra CHP'nin yaşadığı birkaç bölünme ideolojik değildir. Klik (fraksiyon) tepişmesidir. 1950'den itibaren Demokrat Parti başrol oynamaya başladı Bu partiyi kuranlar devrimci, Kemalist ve laik idiler. Ama CHP'yi alt etmek için İslamcılara (Nakşibendi ve Nurculara) ve Erken Cumhuriyet döneminden kuyruk acısı olan karşıdevrimcilere taviz verdiler. Bunları kendi limonluklarında, folluklarında, kuvözlerinde büyüttüler. Kurgubilim İlimlerinde olduğu gibi karınlarında büyüyen canavar kendilerini yedi. Merkez Sağ, gerçekten cumhuriyetçi ve laik statükoya sadık kalsaydı, Türkiye'nin şu anda yaşamakta olduğu felaket yaşanmazdı. Son yıllarda eski Merkez Sağ yöneticileri beni epeyce aradılar. Kendilerine, bu dediklerimi söyledim. Cumhuriyetçilikten, laiklikten nasıl taviz verirsiniz, diye sordum. Bana hak veriyorlardı. Şu günlerde epeyce etkili olan laik ve cumhuriyetçi "Merkez" oluşumunda benim de düşünsel payım vardır. Merkez sol ile merkez sağ, bütün Avrupa'da olduğu gibi, laik ve cumhuriyetçi olmak zorundaydı, zorunda. Türkiye merkez sağı bilinçlenirse AKP'nin devrilmesi kolaylaşır.

"AKP TARİKATI HÜKÜMETİ, 'YENİ ULEMA' SINIFINI KURMA PEŞİNDE"

-Sağ ve sol, günümüze tezahür ederken hangi temel engebeler söz konusu olmuştur? İmam-Hatip ülküsü nasıl yine nirengide kök salmaktadır?
-Günümüzde siyasal ve ekonomik sağ var mı, bunu önümüzdeki seçimlerde göreceğiz. Solun seçmenle buluşması için dinsel hurafe bataklığını geçmesi gerek. Sol dinselleşerek hiçbir şey yapamaz, her şeyi berbat eder. Halkın kendisinin hurafelerinden arınması gerekir. Din peşinde siyaset olmaz, aş ve ekmek peşinde olur. AKP İmam-Hatiplerle, Osmanlı döneminde saltanatın bastonu olan "Yeni Ulema" sınıfını kurmak peşinde. Bu nedenle de laik okul ve liseleri medreseleştiriyor. Bu yeni ulema sınıfının bilimsel düşünmesine gerek yoktur. Bu nedenle ben AKP hükümetine, AKP tarikatı hükümeti diyorum.

"SORUN VE FELAKET AKP, CHP DEĞİL!"

-AKP'nin İslamcı safa çekerek, mirasına konduğu merkez, sağ malum… Rıfat Serdaroğlu'nun özlemini çektiğini sizinse şart saydığınızı ifade ettiğiniz nasıl bir merkez sağ ve bu arada CHP de nasıl rahat uvumamalıdır?
-Mevcut anayasaya ve Siyasal Partiler Yasası'na göre Türkiye'de bütün siyasal partiler Anayasa'nın ilk dört maddesine uygun olarak kurulur. Partiler, "laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti"ne aykırı kurulamazlar, aykırı işler yapamazlar. Peki, nasıl oluyor da AKP kapatılmıyor? Bunun önlemini son Anayasa referandumunda aldığı için. Türkiye merkez sağı, dünyadaki bütün merkez sağ partileri gibi çağcıl, seküler ya da laik olmak zorundadır. Sol partiler gibi. Kapitalizmi savunmalarının, liberal ekonomi uygulamalarının herhangi bir sakıncası yoktur. Çünkü karşısında sosyal demokrasi ya da sosyalizm vardır. Türkiye'nin şu anda CHP diye bir sorunu yoktur, olmamalı. Sorun ve felaket AKP'dir!
-Erdoğan'ın "Osmanlı Eyaletler Sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir" söylemi ve eylemini özellikle günümüz izdüşümleriyle burada da değerlendirir misiniz ve "Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz!” dediğinde Erdoğan'ın bu Osmanlı Eyaletler Sistemini nasıl/neden hayata geçiremeyeceğini de?
-Osmanlı ülkesini iki sistemle yönetti: Beylerbeyliği (1362-1864) ve Vilayet Sistemi (1864-1922). Özel bir nedenle yirmi yıl (1847-1867) süren bir Kürdistan bölgesi (vilayeti) de kurulmuştu. Bunun dışında Anadolu'da, bir idari bölge olarak Kürdistan hiçbir zaman olmadı. Atatürk, " Kürdistan" sözcüğünü Cumhuriyet'ten önce bir coğrafi bölge olarak kullandı.

"FETHULLAH GÜLEN DE SAİD-İ NURSİ KADAR CAHİL VE KOMİK BİR ÂDEM"

-Kitaptaki Fethullah Gülen'in emekçiye bakışını, işçi-işveren münasebeti konusundaki görüşlerini ironik dille nasıl ortaya koyuyorsunuz?
-Fethullah Gülen de Said Nursî kadar cahil ve komik bir âdem. O da hocası Said-i Nursî gibi imal edilmiştir. Safsataya göre: Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesi Mevlevi Dua Ordusu sayesinde olmuştur. Mustafa Kemal Paşa'nın Sakarya Meydan Savaşı'nı da Hacı Bayram-ı Veli'nin duaları kazanmıştır. Çanakkale'de de evliyaların payı vardır. Halk bu martavallara inanıyor, üniversite profesörcüleri bile. Beddua ettikleri için CHP seçim kazanamıyor. Cumhuriyet devrimleri, halkı bu türden hurafelerden kurtarmak için yapıldı. Yapılmasaydı, Türk milleti Afgan milletinden beter olurdu.
-Said-i Nursi... Kimler tarafından yaratılmış, sizin deyişinizle İslamcı bir mitostur? Kerametlerini kimler hangi kontenjandan övüp durmuştur?
-Said-i Nursi'nin kim olduğunu anlamak için Mustafa Yıldırım'ın "Meczup Yaratmak" (UDY Yayınları) adlı kitabının okunmasını salık veririm. Elinde çay bardağı, üzerinde kendine bir tünek yaptırdığı ağaca nasıl havada yürüyerek çıkmıştır; kendisi hapishanedeyken nasıl çarşı pazar dolaşmıştır; bir anda birkaç yerde birden nasıl olmaktadır; zehirledikleri halde nasıl ölmemiştir; binlerce sayfa kitabı bir gecede nasıl ezberlemiştir; bilim adamı niyetine ortaokul fen dersleri öğretmenini nasıl mat etmiştir? Övenlerin kim olduğunu da bu kitaptan öğrenebilirsiniz. İkisinin adını vereyim: Prof. Dr. Şerif Mardin, Necmettin Şahiner (Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî kitabında mebzul miktarda mucize okursunuz), Hürriyet gazetesinde şimdi benim yerimde yazan Taha Akyol, Zaman gazetesi yazarlarının tamamı ve öteki İslamcı gazeteler.

"AKP HALKA KARŞI İÇSAVAŞTA!"

-Yazıyorsunuz ki "AKP'nin yaptığına içsavaş denir. (...) Bir içsavaş üç alanda yapılır: 1. Yönetimde. 2. Basında, 3. Savaş meydanında." Aynen, halka karşı, sahaya bu üç alanda da hışımla, hınçla, Allah Allah indiler ama üçüncüde bir geri bastılar.. Bu miladı ve yaklaşan seçimleri, AKP ve seçmen refleksleri bağlamlarında değerlendirir misiniz?
-AKP ve İslamcıları, aralarında bilinçli Müslümanlar da olmak üzere, çağdaş, cumhuriyetçi ve laik halka karşı bir içsavaş sürdürmektedir. AKP'nin üfürükleri, afyon dumanları altında efsunlanıp kendinden geçen halkı hiçbir uyarı kendine getiremez. Bu nedenle, durumdan solcuları, cumhuriyetçileri ve CHP'yi sorumlu tutmak haksızlık olur. Halk ancak kendi iradesiyle bu esaretten kurtulabilir. AKP, ahret safsatalarıyla halkı gütmektedir. Halk ancak eğitim-öğretim sayesinde bu esaretten kurtulabilir. Nüfusun yüzde 50'ye yakını kırık-dökük de olsa "Okul" sayesinde afyondan kurtuldu. AKP bu nedenle okulları ele geçirmek için saldırıya geçti. İşçiler, köylü-çiftçiler, emekliler, esnaf ve zanaatkarlar, gençler AKP'yi istemedikleri için meydanlara dökülüyor, sokağa dökülüyor. Köylüler HES'lere, yakışıksız barajlara direniyor. Kadınlar insani ve yasal haklarını almaya kararlı. Aydınlık'ta yayınlanan bir yazımda, AKP'ye oy vermemesi gereken seçmen halkın 40 milyon dolaylarında olduğunu hesap ettim. AKP Türkiye'ye ve insanlarımıza yakışan bir parti değil.
-Psikolojik arka planla ne kadar yakından ilgilisiniz?
-İnsanların özgür ve onurlu yaşamasını istiyorum.
-Araştırmalarınızda hangi kaynaklardan faydalanırsınız ve özellikle İslamcıları mercek altına sıkça alan, kendi deyişinizle "katı bir Cumhuriyetçi ve laik düzene bağlı" bir vatandaş, bir yazar olarak, dinler ve hele ki Kur’an sizin için nasıl bir referanstır ve Kur’an’ın "sol"u nedir?
-Okuyorum. Her şeyi okurum. Üç tek tanrılı dini iyi bilirim. Kur’an'ın hemen hemen bütün Türkçe çevirilerini, Fransızca çevirilerini okudum. İngilizce çevirilerine bakarım. Kur’an benim için referans kaynağı değildir. Sadece referans gösterildiği zaman kontrol ederim. Kur’an'ın solu bizim bildiğimiz eşitlikçi, özgürlükçü, paylaşımcı sol değildir. Zenginlerin yoksullara sadaka vermesini tavsiye eder. Bununla ilgili ayetlerin daha sonra insanlar tarafından saptırıldığını düşünmekteyim. İslam bir dindir. Bu dünyanın sorunlarının çözümlenmesinde referans olmaması gerekir. Ku’an'ın 1400 yıldır adalet dağıttığını söylerler. Müslüman ülkelerde adalet var mı? İnsanlara yaraşır bir ahlak var mı?


Her şeyin ilacı bilim ve yasalardır!

-------------------------------------------------------------
Cehaletin Rönesansı Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;