11 Kasım 2013 Pazartesi

Tarih yapanlar tarih yaratır



“Evvelâ Sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı.” cümlesi, Atatürk’ün bütün devrimci hayatını açıklayan anahtardır. 10 Kasım’da ölmeyen, işte o devrimciliktir.

Her insan gibi, tarih yapan önderler de toplumsal tecrübelerin ürünüdür. Daha basit söyleyelim: Atatürk’ü Türkiye’nin devrimci pratiği yarattı. Namık Kemal ve Mithat Paşalardan başlayan, 1908 Hürriyet Devrimiyle dünya ölçeğinde etkileri olan, Birinci Cihan Savaşı’ndan 30 Ağustos 1922’ye uzanan devrim pratiğinden söz ediyoruz. Kemalist Devrim, işte bu pratiğin doruğudur.



Atatürk’ü ancak o devrim süreçlerini inceleyerek anlayabiliriz. O devrim süreçleri dışında ilahi bir Atatürk bulamayız.
Hz. Muhammed de öyledir. O büyük devrimciyi de, ancak 6. ve 7. yüzyıl Arap yarımadasının medeniyete geçiş pratiği içinde keşfedebiliriz. Son peygamber oluşu bu açıdan geçerlidir.

Kemalist Devrimin Kaynakları


Büyük düşünsel ve siyasal akımlar da kuşkusuz o devrim pratikleriyle ilişkilidir. Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları başlıklı kitapta, Atatürk’ü besleyen ideolojik/pratik akımları inceledik. Şu başlıklar altında toplanabilir:
Bir: Demokratik devrimler.
İki: Narodnizm, Halkçılık.
Üç: Sovyet Devrimi, Bilimsel Sosyalizm.

Mustafa Kemal’in not defterindeki şifre
19. yüzyılın ikinci yarısında Genç Osmanlılarla başlayan devrimci mücadele ortamını zihninizde canlandırınız. Hürriyet, Vatan, Millet, Bağımsızlık, Devrimcilik yükselen değerlerdir.
İşte bu ortamda, Genç Zabit Mustafa Kemal, not defterine 5 Ocak 1904 günü kendi el yazısıyla şu cümleyi yazıyor:



Yeni Türkçe harflerle yazacak olursak:
“Evvelâ sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı.”
Bizim dışımızda Atatürk’ü açıklayan hiçbir bilim emekçisi bu cümleyi görmemiştir. Çeşitli nedenlerle görmek istememişlerdir.
Oysa Atatürk’ü yaratan toplumsal mücadelenin ve siyasal hareketlerin şifresi işte bu cümlededir.

1904 gerçeği
Biliyorum, kimi Atatürkçülerimiz şu “Evvelâ sosyalist olmalı” saptamasından çok rahatsızlar. Görünce “Aman Allahım” diyerek ellerini yüzlerine kapatıyorlar. Ailenin namusu gitmiş gibi bir ruh haline düşüyorlar.
Ancak 1904 yılı ülke gerçeğine baksalar, o sosyalist olmanın devrimci çevrelerde ne kadar olağan olduğunu görebilecekler.

Milliyetçilik ve Sosyalizm akımları
Bu konuda iki kitabı incelemenizi özellikle öneririm:

Biri, Arda Odabaşı’nın “Osmanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık” adlı çalışmadır.



Diğeri de Mehmet Perinçek’in “Atatürk’ün Sovyetlerle Görüşmeleri” başlıklı belgelere dayanan incelemedir.


Atatürk’ü tarihsel kökleriyle anlamak istiyorsak, bu kitaplar ufkumuzu açacaktır. 
O tarihlerde Hürriyetçilik- Milliyetçilik- Sosyalistlik iç içedir. Arda Odabaşı ve Mehmet Perinçek, geçende Ulusal Kanal’da o süreçte Milliyetçi ve Sosyalist akımın el ele olduğunu söylediler.
Kanımca tam öyle değil, onun da ötesinde, 20. yüzyıl başında ülkemizde Milliyetçilik ve Sosyalizm tek bir akım gibidir. Milliyetçiler, aynı zamanda Halkçıdır/ Sosyalisttir. Sosyalistler de milliyetçidir.
Kuramsal tartışma yapmıyoruz, Türkiye’nin devrimci pratiğini inceliyoruz.

İlk Türkçüler Komünist Enternasyonal’de

Örneğin Türkiyemizin ilk Milliyetçilerinden, İttihat Terakki’yi Tıbbiye bodrumlarında ilk kuranlardan Hüseyinzade Ali Turan Bey ile Akil Muhtar ve Nesim Masliyah beyler II. Enternasyonal Kongresi’ne katıldılar.

Onlardan çok önce Namık Kemal, 1871 yılında Paris Komünü’nü destekledi. İbret gazetesindeki yazılarında sosyalizmin değerlerini savunduğunu görüyoruz.

Namık Kemal’le başlayan bu tavır, 1940’lara kadar zamanın bütün vatanseverleri için geçerlidir. Yusuf Akçuralardan, Mahmut Esat Bozkurtlara kadar dönemin bütün Milliyetçileri, Marx’tan, Lenin’den, Balkanlar’daki ve Rusya’daki sosyalist akımlardan kuvvetle etkilenmişlerdir.

Altı Ok, en sonunda bu devrimci akımın temel ilkelerini belirler. Oklar, Fransız ve Sovyet Devriminin oklarıdır. Atatürk, Türk Devrimi ile zamanın devrim pratikleri arasındaki bağları 1938 yılına kadar sürekli otaya koymuştur. Türk Devrimi onu deyişiyle “ Cihanşumul cereyanların” bir parçasıdır.

Milliyetçilik ve Halkçılık Atlantik’te ayrıştırıldı
Milliyetçili ile Halkçılık/ Sosyalistlik 6 Ok’ta birleşmişti. Ayrıştırılmaları, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Atlantik döneminde olmuştur. Sonuç: Türkiye bugün Ortaçağ’a yuvarlanmakta ve bölünmektedir.

Atlantik çocukları
Bugün tarihsel köklerinden kopan sözde Sosyalistler ve sözde Milliyetçiler Atlantik döneminin çocuklarıdır.
Bir kısım Milliyetçiler halkçılıktan kopartılmış ve Gladyo’nun vurucu gücü haline getirilmişlerdir.
Bazı Sosyalistler de 1970 sonrasında adım adım Neoliberalizmin ağına düşürülmüş ve yine Gladyo’nun denetimine alınmışlardır.
Bu oyun bozulacak.
Hayat dayatıyor.
Milliyetçiler, tarihsel köklerindeki Hüseyinzade Ali Beyleri, Yusuf Akçuraları, en önemlisiMustafa Kemal’i keşfedecekler.

Sosyalistler de, emperyalizm çağında vatansever olmadan sosyalist olunamayacağını öğreneceklerdir.
Türkiye için ölüm dirim meselesidir bu. Başka deyişle hayatın dayatmasıdır.
Ancak bunu anlamak için, tarihsel kökleri incelemeye de gerek var.


Türk Derneğini ve Osmanlı Sosyalist Fırkası’nı aynı devrimciler kurdular


Bu açıdan Mehmet Perinçek ve Arda Odabaşı’nın son Stambulskie Novosti’de Jön Türk Devrimi kitabını mutlaka inceleyiniz. Orada 1908 Devrimi ortamında Türk Derneği’ni kuranlar ile Osmanlı Sosyalist Fırkası’nı kuranların aynı insanlar olduklarını göreceksiniz.

“Evvelâ Sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı.” cümlesi, Atatürk’ün bütün devrimci hayatını açıklayan anahtardır.
10 Kasım’da ölmeyen, işte o devrimciliktir.

 Doğu Perinçek 
Aydınlık/Rota