18 Temmuz 2013 Perşembe

Ulusal Ruha Adanmış Şiirler


     Dili durağan kılabilir miyiz? Ya bir anlatıyı, bir anlatım biçimini? İnsanlığın çağ yolculuklarına baktığımızda, yazarın/şairin bilinci, düşün insanınkiyle aynı tınıyı/içerlek anlamı taşıyor. Derya, Canetti: "İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur." İşte bu vicdan duygusunun yansımalarıyla sözü kurandır anlatıcı.
Ne söylerse, ne biçimde bunu dillendirirse dillendirsin; o görme yolculuğunda değişkenlik esastır. Ve bir aynadan geçirir yolculuğunu, kendi çağına bakarken öte çağlardan taşınanlara da düşürür yolunu, ki sesini kıvrandırmak değildir salt derdi; "ben şimdi nasıl demeliyim^ derdindedir aslında! İşte bu noktada da dille yolculuğunun ve kendi benliğinin kavmine döner. Her sözünde kendi debisini yaratmayı da göze alır. Şairi bu noktada yol ayrımına getiren, diğer anlatıcılardan ayıran da sesçil bir söyleyici olmasıdır. Yani orada biz, o debinin gözelerinde hayat pınarlarının, yaşama kıvılcımlarının, söz parıltılarının, imge yaratımlarının, dilin akkor hallerinin yansımalarını buluruz. Hayata dair edilmiş sözler işte bundandır hep bizi kendine çeker. Ve diğer bir yandan da merak ederiz o sözü kuranın yolunu/yordamım... Otuz yılda yayımladığı dört kitaptan uzun bir süre sonra, ardı ardına üç şiir kitabıyla zamanının ruhuna dönük yolculuğunu getirip bize sunan Hüseyin Haydarın şiirinin taşıdığı anlamı işte bu aralıklardan görüp anlamaya çalıştım. Gene de şaire yöneltmek istedim aklımdaki şu soruları:

"Adanış'ın yolculuğu, şiirini "İsyan Makamı" ile nereye getirdi?
     12 Eylül öncesi şiirlerinin toplandığı "Acı Türkücü" 1981 yılında yayımlandığında, kitabın başında bir de "Adanış" şiiri yeraldı. Adanmışlık, benim, içten bağlanmış devrimci duruşumun ortaya çıkışıydı, belki bir and içme. Söz verme. Genç şairin kendini bağlaması... Adanış duygusunu yaşamayan bir şairin gerçek başarıya ulaşması hemen hemen olanaksızdır. "Adanma" duruşu şairi, insanlığın büyük mücadelesinin içinde kılıyor. Ben şairim diyen, ancak ateşin ortasında, büyük sorumluluklar yükleyerek bir yaşama alanı bulur. "Adanış" şiirleri daha sonraki kitaplarımın da başında yeraldı. Her kitap kendi sürecinin yansıması ve toplu bir adan işidir. "İsyan Makamı", "Adanış VII" ile başlamakta. Ülkemin özgürlük mücadelesinin geldiği yer, onun şair oğlu, hizmetkarı olarak benim de geldiğim yerdir. Evet, ağır bir yüklenme, diyeceksin ama adanmış olana yükü ağır gelir mi?

Çağının ruhunu kavrayış, gerçekçiliğini yansıtış... Bir tür isyan bayrağı açmak gibidir buradaki sözün... Şiirinin özsel yanını belirleyen çağ insanın yaşadığı gerçeklikler, dünya düzeninin hali... Şair, sözüyle burada neyi kuşanır?
     İsyan bayrağı açmak, olay budur. Eğer isyan makamında değilseniz, mutlaka daha aşağılarda bir yerdesiniz, isyan makamı insan onurunun en üst mertebesi... Şairin kuşanmışlığı işte bu "makam"dan bellidir. Tarih şairin masasına dört bin yılın kitabını tepeleme yığar ve bir de sayfaları boş defter bırakır. "Yaz bakalım," der ve "yüreğini yeme, yedirme" macerası işte orada başlar. Tarihin o derin sesi benim kulağımdan hiç çıkmadı: "Ey şair, sıra sende, dünyaya bak ve olup biteni bir de sen anlat. Gidebildiğin kadar git, ama yitip gitme sakın." İşte sözünü ettiğin isyan bayrağı da bu dip akınlarının ortasında açılıyor. Kesin bir başkaldırı hali ve bütünüyle adanmış, kamusal... Çünkü şair de her birey gibi toplumsal bir varlık olarak toplumun kutsal yaşam hakkına kendini katar. Ve yaratıcı söz bu süreçte, dört bin yılın derin gerçekliği içinde yeni insanın hallerini kuşanır, beklenmedik bir yerde de ortaya çıkar.

ÖZLEMLERE HİZMET ETMELİ
Bir ivme, "hadi, kalkın yürüyün, gözünüzün bandını açın, karanlığı aydınlatın" dercesine bir söt ivmesidir senin şiirin aynı zamanda... ve giderek halk şiiri kıvamında bir söyleyiş... Ay aydınlığında bir söyleyiş... Şiirini oraya taşıyan neydi peki?
     Şunu söyleyelim, halk korkağı sevmez ve zorbaya eğileni adam yerine koymaz. Hele sanatçının korkağı, kaypağı rezilin tekidir. Yaşantısı utanç vericidir. Boyun eğmek şaire insanlık suçudur. O nedenle şair şöyle bağırır: "Yürüyün! İleri atılın!" İnsana yakışan da budur. Bu aynı zamanda bir başkaldırma hakkıdır. Bunun için aydınlık bir söyleyiş gereklidir. Ve belki de artık sözü pek edilmeyen yiğitlikleri anımsatmak zorundayız. Şiir akar, büyük hayatın damarlarında en uç dokulara sokulur. Oralara canlılık taşır. Bu güç insanlığın toplam yeteneği, yetkinliğiyle anlatılabilir. Toplumsal olan beni coşturur, yerimde duramam. Eylemin her türü beni kendine çeker. Hareketin her türü gözümü alır ve kayıtsız kalamam. Hatta hareketin kıyılarında dolaşmak değil, merkezine firmeye can atarım. Başka fürfü merakım yatılmaz... Burada en önemlisi eylemin, halkın özgürleşme mücadelesinde insanın özlemlerine hizmet etmesidir. İşte o zaman savaşan insana, onun sevebileceği, yararlanabileceği, kullanabileceği bir şeyler vermeniz gerekir. Halka tek başına yalın, duru bir şeyler vermeniz önemlidir. Ama yalın, duru olanın bir de derin olması, hatta bazen dibi görünmeyen bir sonsuzluğa kavuşması gerçek sanatın gereklerindendir. Benim çabam bu yönde, sözün anlamlı derinliğinde, zamana dayanıklılığında. Hatırlar mısın, ikimizin de üzerinde hakkı bulunan, ortaokuldaki değerli hocamız ressam Fuat İğdebeli şöyle derdi: Her resmin bir duvarda durma süresi vardır. Tablo duvarda asılı kalsa bile, resim olarak bir gün oradan kendiliğinden düşer. Şiirimin tarihsel karakterini zorlayan, senin "sözün ivmesi içinde ve aydınlık" dediğin yere taşıyan da bu derin kavrayış, anlayış olabilir.

Türkiye'yi anlamak/anlatmak derdi, kaygısı ön planda... Bir bakıma, şairin "millî gurur" ruhuna adanışın şiirleri... Ne dersin?
     Feridun biliyorsun ve tanığısın, benim yaşamım şiir çabamla devrimci mücadelemin tam bir sarmalıdır. İkisinin özüyle beslenip geldim. Hayatımda bu iki ana eylem daman birbirinin içinde gelişti ve ortaya bir varlık koydu denebilir. Bunun adı "Şairin Emeği"dir. Bu emeğin maddesi beni var eden ülkem Türkiye ve daha da yetkinleşecek olan Türkçemin insanlarıdır. Benim insanlarım; görüp tanıdığım, aynı özlemleri birlikte duyduğum, aynı mücadeleyi birlikte verdiğim insanlar. Böyle bir eylemli durum size tarihi bir rol verebilir. "Milli gurur" duygusunu hamasetten temizleyerek bakarsak, gerçek bir yiğitliğin dile gelişinden başka nedir. Ulusal onuru edinmek ne büyük bir esin kaynağıdır. Bu nasıl edinilir? Kendi varlığını, bütün yetkinliği ye yeteneğiyle toplumun en üst Örgütlenme biçimi olan ulusal/milli varlığında eritmek. Bu kavramın erdemlerini insanlığın bir parçası olarak Türk halkının ortaya koyduğu değerlerin içinden anlamak gerekir. Mayıs Haziran ayaklanmasını Hilmi Yavuz televizyonda, "Kemalizmin ayaklanması," olarak özetlerken, Türk bayrağı onun belirleyici simgesi, "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" ise ayaklanmanın sloganı oluyordu. İsyanın içerik ve biçim bütünlüğü müthiş. Nazım. Şeyh Bedreddin Destanı'nı yazdıktan hemen sonra bunun farkına varmış ve yaşamının sonuna kadar bu duygudan beslenmiştir. Belki de dilimizin büyük yapıtlarından biri olan "Memleketimden İnsan Manzaraları" bu sayede, yani milli onur güdüsüyle ortaya çıkmıştır. Neruda, Mayakovsky, Ritsos, Petöfi, Jose Marti, Atilla Jozef vb uluslarının güçlü şairleri birer sosyalist olarak bunu yaşamıştır. Milli/ulusal ruha adanmış şiirler evrensel bütünlükte insanlığın büyük mücadelesine, sonsuz kardeşliğine adanmış demektir.

ÖRGÜTLÜLÜK ÖZGÜRLÜKTÜR
Sokağa İnen, alanları kuşatan şiir... Kendi sesini yaratan... Yevtuşenko, alanda okunan, kendi şiirinin yarattığı algı için şunları söylen "Gençlerin şiirlerime ihtiyaç duyduğunu gördüm. Top lumumuzda neyin yanlış olduğunu onlara anlatmakla onları kendi yaşama yolumuza bağlayan inancı yıkmadığımı, güçlendirdiğimi gördüm." Senin şiirinin bağlandığı bir damardır bu. "İsyan Makamı" ile geldiğin yeri böyle nitelendirebilir miyiz?
     Yevtuşenko'dan yansıttığını algılayabiliyor ve önemsiyorum. Her şeyden önce, "İsyan Makamının durduğu yer, Türkiye'nin, Türk milletinin büyük macerasında durduğu yerin kapsama alanındadır. Yaşananlar ortada. Dünyanın en büyük ayaklanmalarına tanık oluyor, hatta içinde doğrudan kendi safımızda, insanlığın özgürleşme safında yeralıyoruz. Karşıdevrim uluslaşma süreci boyunca kazandığımız bütün varlıklarımıza hayasızca saldırıyor. Biz buna karşı duruyoruz. Şair bu karşı koyuşta kendini bütün donanımıyla ortaya koymalıdır. Bunu yapabilmek için de olayları, olguları iyi anlaması gerekir. Bunu nasıl yapacak? İşte örgütlülük dediğimiz biricik oluşum burada devreye girer ve sizi donanımlı kılar. Bildiğin gibi ben tşçi Partisi üyesiyim. Partim bana bu olanakları fazlasıyla sağlıyor ve ben yüzbinlerce insanın toplam zekasından, öngörülerinden yararlanabiliyorum. Brecht'in partiden kastı da budur. Örgütlülük özgürlüktür. Yoksa, "İsyan Makamı" olmazdı... İşte bu sayede ben yaklaşık on yıldan beri pek çok şaire nasip olmayan bir deney yaşıyorum. Nedir bu? Bir şii- Nert/da, V. Mayakovsky, / Ritsos, Petöfi, Jose / Marti, Atilla Jozef vb I uluslarının güçlü şairleri birer sosyalist olarak bunu yaşamıştır. Milli/ulusal ruha adanmış şiirler evrensel bütünlükte insanlığın büyük mücadelesine, sonsuz kardeşliğine adanmış demektir rin yayınlandığı gün yaklaşık yüz bin kişi tarafmdan okunması, şiirin geriye çekildiği, şiir kitaplarının çok az basıldığı bir dönemdeki değeri ortadadır. Bunlara bir de internet ortamında yüzlerce sitede milyonu aşan okuyucu eklenince, bir sıra dişilik ortaya çıkıyor. Bazı konuşmalarımda bu durumun kaynaklan üzerinde uzunca durduğum oldu. Benim örgütlü oluşum, uzun yıllar partinin mücadele çizgisinde bir nefer gibi görev almamın Yunus'un Tabduk Emre dergahındaki durumundan farkı nedir?

Peki, şiirinin asal çağrısı nedir? Taşıyıcı olanı, uyaranı, dönüştüreni, tanıklığını, güncele bu denli yaslan» manı Canetti'nin sözüyle nasıl buluşturuyorsun?
     Evet, Canetti özet olarak "İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur" sözü, bana bizim güzel sözlerimizden birini anımsattı: "Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz!" En genel anlamıyla olay bundan ibaret. Dünyanın türlü türlü hallerini kendi somutluğu içinde yaşayarak hayatın gerçeklerini kavrarız. Bu kavrayış ortaya bir şeyler koymak için ilk elden olması gerekenlerdir. Canetti, "içinde yaşadığımız dünya" demekle içinde yaşadığımız toplumu kastediyor. Ülkeyi, kenti, köyü, sokağı tarih ve coğrafyasıyla, bilim ve siyasetiyle, kültür ve sanatıyla kavramamıza işaret ediyor. Şöyle diyebiliriz: "Yaşamda izi olmayanın yazında sözü olmaz!" Hayatı ne kadar yaygın bir düşünsellikte yaşıyorsak, o kertede derinliğine kavramalıyız. Bunun için de doğanın ve insanın yasalarını bilmenin ötesinde, doğrudan olayların Oltasında olacağız.

YENİ NESİL DEVRİMLER
İsyan gönlerini önceden gören bir şair olarak, Mayıs-Haziran ayaklanmalarını, şiirimize yansıması açısından nasıl değerlendiriyorsun?
     Herkesi şaşkına çeviren bu büyük başkaldırı hareketi gökten inmedi, doğa ve toplum yasalarının dışında gerçekleşmedi. Bu tür başkaldırıların olacağı bizim için 2012'nin kitlesel eylemlerinden belliydi ve kitabıma "İsyan Makamı" adım vermemi coşkuyla öneren Doğu Perinçek'in Aydınlıktaki yazılarıyla önceden de haber verildi. Benim için asıl şaşırtıcı ve beklenmedik olan gençliğin apolitik diye anılan kesiminin kararlı, yılmaz bir duruşla ortaya çıkışıydı. İşte bunun açıklanmaya ihtiyacı vardı. Büyük bir öfke ve bunun iktidar planlarını yıkacak şekilde barışçıl, akılcı yönlendirilmesinden doğan enerjinin bu safhadaki tahrip gücü. Aydınlık Kitap'ın soruşturmasında şu karara varmıştım: "Devrim pratiği konusunda katılaşmış bilgilerimizi bir kez daha gözden geçirelim... Anlayışımızı 21. yüzyılın yeni nesil devrimlerinin sürprizlerine açık tutalım..." Bunun şiire yansımasına gelince, kolayına kaçılarak çokça şarkı, beste yapıldı, şiir yazıldı, ama gerçek sanat ürünü olarak ortaya çıkan örnekler azdı. Ancak şairlerde yazma eylemini, sanatçılarda yaratma güdüsünü tetiklediği bir gerçek. Mayakovski'nin şu sözünü de unutmayalım: "Nesne ya da olay ne denli büyük olursa o denli uzaklaşmamız gerekir ondan. Zayıf kişiler zamanı beklerler; olayı anlatabilmek için ne denli beklemek gerekiyorsa o denli beklerler; oysa güçlü kişiler ileriye doğru koşar, olayı ortada yakalar, böylece kendine yaklaştırırlar." Ben olayların merkezine doğru koşmayı seviyorum. Çok şükür yoldayım ve koşuyorum.

-------------------------------------------------------------
İsyan Makamı Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;