25 Nisan 2013 Perşembe

Hasdal’da yazılan Kardak anıları!



Yunanistan’la yaşanan Kardak krizinde adaya çıkan SAT komandolarından ikisi Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen ile Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe şimdi Hasdal Cezaevi’nde yatıyor. “Yan yana ranzalarda yatmamız bize büyük güç veriyor” diyen Türkşen’in iki kitabı piyasaya çıkmak üzere.

Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren Kardak krizinin üzerinden 17 yıl geçti. Kardak kayalıklarına çıkan ekibin başında yer alan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, 1990’lı yıllara damgasını vuran iki önemli olayın baş aktörlerinden biriydi. SAT komandosu Türkşen, 1993 yılında gerçekleşen Lucky-S gemisinin 14,5 ton uyuşturucuyla Mısır açıklarında ele geçirilmesi operasyonu ile 1996’da gerçekleştirilen Kardak harekâtında tim komutanı olarak görev aldı. 1987-2010 yılları arasında birçok önemli görevde bulunan Türkşen, NATO Hizmet Madalyası, Üstün Cesaret ve Feragat, Üstün Başarı Kıdemi, Yurt İçi Öğrenim Başarı ve Üstün Birlik Yetiştirme Şerit Rozetleri almaya hak kazandı. Ancak Türkşen’in kaderi Poyrazköy davasında değişti. Terör örgütü üyeliğinden 15 yıl, İkinci Poyrazköy iddianamesinde hükümeti yıkmaya teşebbüsten iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve ilave olarak 36 yıl hapis cezası istendi. Balyoz davasından 16 yıl hüküm giydi. 11 Şubat 2011 tarihinde Hasdal Cezaevi B2 koğuşuna konan Türkşen, cezaevinde Poyrazköy kazıları ve Deniz Kuvvetleri davalarını konu alan ‘Adaletin Şeytan Üçgeni Beşiktaş-Silivri-Hasdal’ ve SAT komandolarının 50 yıllık tarihi Lucky-S ve Kardak görevlerini anlattığı ‘1963’ten günümüze SAT Komandoları ve Anılarım’ isimli kitapları kaleme aldı.

Mehter rötarı!

VATAN, Türkşen’in avukatı İbrahim Şahinkaya aracılığıyla yakında piyasaya çıkması beklenen kitapların içeriğine ulaştı. Türkşen’in kitabında Kardak operasyonunda daha ilk anda sorun yaşadıklarını anlatıyor: “Saat 08.15’te vardığımız Yeşilköy Havaalanı’nda ne bizi bekleyen bir uçak ne de personel vardı. İşi daha da vahim hale getiren ise hava meydanındaki nöbetçi personelin bizlerden haberinin olmamasıydı. Saat 09.00 sıralarında bizi göreve götürecek C160 piste iniş yaptı. C160 personelini indirmeye başladığında gelenleri ve gecikmenin nedenini hayretle gördük. ABD’deki Türk Günü’ne katılan Mehter Takımı ve görevli diğer personel şaşkın bakışlar içinde uçaktan inerken biz de uçağa bir an önce yerleşmek için koordinelere başladık.”

Masraflar cepten

Komandolar Dalaman’da da ilginç sorunlar yaşamış: “Dalaman’a adımımızı attığımız andan itibaren karşılaştığımız manzara, benzinden önce başka sorunlarımız olacağınız gösteriyordu. Bodrum Askeri Kampı’na varır varmaz bu sorunu belirtmiştik ancak kamp müdürünün ne bir benzin deposu vardı ne de bize benzin temin etme şansı. Ercan’ın kredi kartı vardı ve en yakındaki benzin istasyonuna yolladığımız personelimiz görevde kullanılacak tüm benzini temin etti. Eksiklerimiz benzinle de bitecek gibi değildi. Kumanya hazırlanması konusunda da kimseye bir talimat verilmemişti. Bu sorun da yine Ercan’ın kredi kartıyla, kampın karşısındaki bakkaldan, ekmek arası peynir yaptırarak temin ettik.”

Düşman keçi!

Kayalıklara 1.5 saat geç çıktıklarını anlatan Türkşen, kayalıklardaki ilginç anları da aktarıyor: “5 metre mesafede birinin hızlı adımlarla sıçrayarak bir taşın arkasına geçtiğini gördüm. Hemen etrafımdakileri kısık bir sesle, Her an ateş yiyebiliriz, kendiniz koruyacak bir sütre gerisi bulun, diyerek ikaz ettim. Tüfeğimin emniyet mandalı açıktı. Ancak karşımda ne olduğunu bilmiyordum ve hareket eden karaltı tek başınaydı. Diğer personel de çıt çıkarmadan ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Bir süre sonra karaltı açığa çıkarak kendini gösterdi. Sessiz karaltının iki kol iki bacak yerine dört bacağı olduğunu ve sesinin de ‘meeee’ şeklinde çıkmasında adanın asıl sakinleri keçilerden biri olduğunu anladık. Tarih sayfalarına keçi vuran SAT’lar olarak yazılmaktan kıl payı kurtulduk.”

Ve bayrak gönderde

Albay Ali Türkşen, Kardak kayalıklarındaki Yunanistan bayrağının yerine Türk bayrağını diktikleri anları “Al bayrağımız rüzgârın da etkisiyle dalgalanmaya başlarken Hakan’la kenara çekildik ve esas duruşta selamımızı verdik” diye anlatıyor.

‘Güner önce istifa etmeliydi’

“Nusret Güner’in istifası gecikmiş ancak oldukça anlamlı
bir istifadır” diyen Türkşen, şöyle devam ediyor: “Oramiral rütbesinde bir subayın bütün meslek yaşamı süresince hedeflediği Kuvvet Komutanlığı makamına ulaşması kesinken istifası büyük bir irade isteyen son derece onurlu bir davranıştır. Öte yandan bu istifanın komplolar kendi ailesine ulaşma ihtimali baş göstermeden önce yapılmasıysa belki de istifayı çok daha anlamlı kılabilirdi. Böylece İzmir merkezli başlatılan İkinci Askeri Casusluk davası bambaşka bir yöne de gidebilirdi. Bu yeni kurgu dava Türk Deniz Kuvvetlerinde idareyi ele alma yolunda büyük aşama kaydeden bir çıkar grubunun, kendi istedikleri dışında komuta kademesine gelme ihtimali olan son subayların da tasfiyesinden başka bir şey değildir.”

Deniz Kuvvetleri darbe yapabilir mi?

Türkşen’in davalarla ilgili tepkisi ise şöyle: “365 sanıklı Balyoz Davası’nda ceza alan 325 kişi değerlendirilmeli. 101 karacı subay, 145’i subay 7’si astsubay olmak üzere 152 Deniz Kuvvetleri personeli, 41 havacı subay, 29 jandarma subayı, 1 Hava Kuvvetleri mensubu bayan daktilo memuru ve 1 sivil ülkede darbe yapmaya niyet etmişler. Ancak bu dağılımın baş aktörü, TSK içerisinde en az personel mevcuduna sahip Deniz Kuvvetleri’nin nasıl olup da darbe yolunda bütün yükü sırtlandığı açıklanmaya muhtaçtır. Toplam mevcudu 50.000’li rakamlarda olan ve hemen hemen tüm üsleri deniz kıyısında konuşlu bir kuvvetin bu darbede nasıl bir icrayı fiil kabiliyeti olduğu da belirsizdir.”

Hasdal’da duyulan ezan sesleri...

Türkşen, kendisi gibi hapiste olan emekli Albay Levent Bektaş’tan aldığı bilgilerle Silivri ile Hasdal cezaevlerini karşılaştırdı. Türkşen, şunları söyledi:

“Hasdal daha insani bir cezaevi. Öncelikle üç tarafı çam ağaçlarıyla çevrili. Yataktan kalkar kalkmaz pencereden dışarı baktığımda güneşi ve çam ağaçlarını görebiliyorum, kokularını duyabiliyorum. Özellikle Hasdal’ın ana yola bakan batı kenarındaki koğuşlar bu yönden çok şanslı. Yaz boyu sabahları etraftaki ormandan gelen kuş sesleri yataklarından kalkanlara eşlik ederken, kışın da kar yağdığı günlerdeki ağaçların görüntüsü hayata dair hâlâ ümit beslememizi sağlıyor. Çok rahat duyulan ezan sesleri Silivri’yle karşılaştırıldığında Hasdal’ı daha yaşanır bir yer haline getiriyor. Bir de Hasdal tek kat olarak inşa edildiğinden ve çevresinde yüksek duvarlar olmadığından gökyüzünün görebildiğiniz metrekaresi oldukça fazla. Sular 24 saat akıyor. Yemekler güzel. En büyük avantajımız koğuş düzeninde kalıyor olmamız. Gün içinde sohbet edecek dertleşecek birçok silah arkadaşımız oluyor. Ancak özellikle dört SAT Komandosu olarak ben, Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe, Deniz Binbaşılar Eren Günay ve Erme Onat yan yana ranzalarda yatmamız bize büyük güç veriyor. SAT Komando vasfımızı ve formumuzu koruyabilmek üzere dördümüz de mutlaka her gün spor yapıyoruz. Hem de öyle pek hafif spor da değil. Günün kalan kısmı mutlaka kitap, ayrıca gazete okumak ve televizyon seyretmekle geçiyor. Eren profesyonel seviyede gitar ve saksafon çaldığı için onun vaktinin bir kısmıysa müzikle geçiyor.”


Kaynak: Vatan Gazetesi