25 Temmuz 2014 Cuma

‘Pratik olarak en iyi Türk’


Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalandıktan sonra İmralı’daki sorgusu sırasında söyledikleri, 16–24 Aralık 2013 tarihleri arasında Aydınlık’ta dizi yazı olmuştu. Şimdi de kitaplaştırılmış bulunuyor. Kitap, İşçi Partisi Genel Sekreteri Hasan Basri Özbey tarafından yayına hazırlandı. Kitapta bütün çıplaklığı ile ortaya konan Abdullah Öcalan portresi son derece önemlidir ve ülkemizin halen yaşamakta olduğu sıkıntılı süreci anlamak açısından öğreticidir.



İmralı’daki Öcalan
Yürütme Kurulu üyeliği görevinde bulunan Hasan Atilla Uğur’un bulunduğu bir ekibe konuşan Abdullah Öcalan ile bugün AKP’nin resmi muhatap olarak aldığı Öcalan arasında en ufak bir benzerlik yoktur. Aradan 14 yıl geçmiş, devlete en iyi hizmeti yapmaya hazır olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan gitmiş, yerine; “Türkiye Özerk Kürdistan’ı kabul etsin, aksi halde olacaklardan sorumlu olmam” diyen Öcalan gelmiştir.
Öncelikle Öcalan’ın kitapta yer alan kimi sözlerine bakmakta yarar vardır: “Cumhuriyet’in... kurucusu Atatürk’e en derin saygılarımızı, şükranlarımızı dile getiriyoruz. Minnettarlığımızı dile getiriyoruz.” (s.41)
“Mükemmel Türkçe merkezli, yani bir kısmı Arapça, bir kısmı Kürtçe bilen, ana ekseni hepsinin Türkçe konuştuğu bir nüfus. Bu Türkiye’nin en büyük zenginliği olacaktır. Bununla İran’a Arabistan’a Türkmenistan’a ve hatta Afganistan’a kadar etkili olabiliriz.” (s.42)
“Hiçbir milliyetçi Türk kendini benden daha iyi Türk saymasın. Benim tüm yaşamım, her şeyim Türkçedir. Pratik olarak en iyi Türk’üm”. (s.34)
“Ben devletin bir eri gibi, oldukça akıllı bir eri gibi çalışacağım.” (s.46)
“Bana işaret edin, şu ülkede şu tehlike var diye. Benim için çocuk oyuncağıdır… Tek isteğim şunu deyin: ‘Apo iyi çalış, görevini iyi becer!” (s.51)
“Ben Kürt isyanının sonunu getireceğim. Bundan daha büyük hizmet olur mu? Bu güç bende var… Kürt olayında da ben Türkiye’yi, en temel bir problemden kurtarabilecek pozisyona getireceğim.” (s.69)

Başka bir ahlak
“Kendi Ağzından Abdullah Öcalan” kitabı baştan sona benzer ifadelerle doludur. PKK cephesi Öcalan’ın bu çarpıcı konuşmalarını esas olarak sessizlikle karşıladı. Sadece Fırat Haber Ajansı, “Aydınlık’ın yayınının asparagas olduğunu” iddia etti. Bunun üzerine Ulusal Kanal, Öcalan’ın söz konusu konuşmalarına ilişkin görüntü kayıtlarını yayınladı. Sonuç daha derin bir sessizlik oldu.
PKK, etkili olduğu kitle içinde “hedefe ulaşma yolunda her şey mübahtır” anlayışına dayanan bir siyasi ahlak anlayışını yerleştirmiş bulunuyor. Öcalan’ın söylediklerinin de sempatizan kitle tarafından böyle bir anlayışla kabullenileceğini düşünüyor.
Ama yanılıyor. Halkımızın bin yıllar içinde oluşturduğu bir mücadele ve mücadele adamı anlayışı vardır. Öcalan’ın konuşmalarının ortaya koyduğu tablonun o bin yılların terazisine vurulacağı kuşkusuzdur. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın yayınları; Kürt yurttaşlarımız başta olmak üzere tüm halkımızın bilincindeki o şaşmaz terazinin kefesinde tartılmıştır.

Dönemin ürünü ve dönemle sınırlı liderler
20. yüzyılın son çeyreğinde dünyada devrim dalgası geri çekildi ve emperyalizm atağa geçti. Dünyanın her tarafında etnik hareketler ve dinci örgütlenmeler desteklendi. 1970 öncesinde esamisi okunmayan birçok örgüt ve lider ortaya çıktı. Türkiye’de de Tayyip Erdoğan, Abdullah Öcalan, Fethullah Gülen gibi “liderler”, işte bu tarihsel dönemin ürünleridir. Tayyip Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu söyledi. Yani hangi görevle siyaset sahnesinde olduğunu kendi ağzıyla itiraf etti.
Fethullah Gülen, 1990’ların sonunda Gazeteci Neval Sevindi ile yaptığı bir röportajda “ABD’nin daha iki nesil dünyanın en büyük gücü olarak kalacağını ve akıllı bir Müslüman açısından doğru tavrın bu süper devlet ile beraber hareket etmek olduğunu” söyledi. Siyaset sahnesine adım attığı ilk günden beri Abdullah Öcalan da hep bir kuvvete dayanarak var olmaya çalıştı. ABD’nin Irak’ı işgal ederek bölgedeki fiili bir askeri güç haline geldiği 2003 yılından bu yana ise bu “dayanılan güç” tartışmasız olarak ABD olagelmiştir. Kısacası Öcalan’ı da var eden eylem, emperyalizmin dünyada ve bölgede etkinliğinin bir parçası olmaktır. Böyle bir çerçeveden bakıldığında, kitapta yer alan çarpıcı görüşlerin nereye oturduğu anlaşılabilir.
Hasan Basri Özbey, kendi ağzından Abdullah Öcalan’ı halkımızın bilgisine sunarak PKK ve Apo gerçeğini aydınlattıklarını, Öcalan’ın sorgudaki görüntü ve açıklamalarıyla ABD ve AKP’nin ellerindeki önemli bir “aracı” aldıklarını ve böylece halkı özgürleştirdiklerini söylemektedir. Bilinci özgürleşen halk, kendi kaderine hükmedebilir. Bu açıdan bakıldığında “Kendi Ağzından Abdullah Öcalan” kitabından sonra bugün daha iyi bir noktada olduğumuz söylenebilir. Kaynak Yayınları, kütüphanemizde önümüzdeki yıllar içinde sık sık başvuracağımız çok önemli bir başvuru kitabı kazandırmıştır.

Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın;