12 Ekim 2014 Pazar

Türk’ü Avrupa’ya anlatan ilk aydın: M.Celalettin Paşa

http://kaynakyayinlari.blogspot.com.tr/2014/10/turku-avrupaya-anlatan-ilk-aydn.html

“Türk” kendi ülkesinde enteller tarafından “faşist” kavramıyla tanımlanır oldu. Dün Batı’nın “barbar” diye yaftaladığı Türkler, bugün kendi ülkesinde aynı haksızlığa uğruyor, aşağılanıyor! 85 yıl önce Türk’ün atası Atatürk’ün elinde bir kitap vardı. Anıtkabir Müzesi’nde bulunan 362 sayfalık kitabın sayfalarına notlar aldığı görülmektedir. 1869’da Fransızca yazılan kitabın yazarı Nazım Hikmet’in büyük dedesi; M. Celalettin Paşa, 145 yıl önce Türk’ü Avrupa’ya anlattı. Ne mi yazdı; MÖ 2 binli yıllardan bu yana Türk tarih sahnesindeydi…


Ta­rih: 10 Ni­san 1826…Yer: Po­lon­ya/ Kles­zow… Kons­tanty Bor­zec­ki doğ­du…
Var­lık­lı ol­ma­mak­la bir­lik­te kök­lü bir ai­le­den ge­li­yor­du. An­ne ve su­bay olan ba­ba­sı ço­cuk­la­rı­nın iyi eği­tim al­ma­sı­na özen gös­ter­miş­ler­di.
Kons­tanty, 1844’te, Pi­otr­ko­w’­da li­se­yi bi­tir­dik­ten son­ra re­sim ka­bi­li­ye­ti ne­de­niy­le Var­şo­va­’da Gü­zel Sa­nat­lar Oku­lu­‘na baş­la­dı.
İki yıl son­ra oku­lu terk et­ti ve sür­priz bir ka­rar­la Wloc­la­we­k’­te­ki Ka­to­lik pa­paz oku­lu­na gir­di. Bir yıl son­ra terk et­ti.
Ana­di­li olan Leh­çe­’den baş­ka, Fran­sız­ca ve Rus­ça­’yı da mü­kem­mel bir şe­kil­de ko­nu­şu­yor­du. La­tin­ce ve Al­man­ca­’yı ise çok iyi de­re­ce­de bi­li­yor­du.
Av­ru­pa­’yı sar­san 1848 dev­ri­mi Bor­zec­ki­’yi de de­rin­den et­ki­le­di…
Öy­le ya…
“Av­ru­pa­lı halk­lar için­de öz­gür­lük ve ba­ğım­sız­lı­ğı­na en çok düş­kün halk han­gi­si­di­r” di­ye so­rul­sa, kuş­ku­suz bu­na he­men “Po­lon­ya­lı­la­r” di­ye ya­nıt ve­ri­lir. Ne­den?
Çün­kü on­lar ne­re­dey­se 200 yıl bo­yun­ca ül­ke­le­ri­ni pay­la­şan Prus­ya­’ya ve özel­lik­le de Rus­ya­’ya kar­şı dur du­rak bil­me­den ayak­lan­dı. Av­ru­pa­’da et­ki­li olan 1830 Dev­ri­mi­‘nin işa­ret fi­şe­ği­ni de Po­lon­ya­lı­lar yak­mış­tı. İs­yan­la­rı her se­fe­rin­de kan ve göz­yaş­la­rı için­de bo­ğul­du.
Dev­rim­ler ça­ğı
1848 yı­lı ise bü­tün Av­ru­pa­lı halk­lar açı­sın­dan tam bir ta­rih­sel dö­nüm nok­ta­sı ol­du. Her ta­raf­ta dev­rim­ci coş­ku ve he­ye­can kol gez­mek­tey­di. Na­sıl ol­muş­tu bu?..
Bü­yük bu­luş­lar, ke­şif­ler ve icat­lar sa­na­yi dev­ri­mi­nin hız­la ge­liş­me­si­ne ne­den ol­muş­tu. Top­lum­sal so­run­lar si­ya­se­tin, fel­se­fe­nin ve ör­güt mo­del­le­ri­nin de ye­ni­len­me­si­ne ne­den ol­mak­tay­dı. Bir yan­da zen­gin­lik di­ğer yan­da ise va­roş­lar­da kol ge­zen aç­lık, se­fa­let ve gü­ven­siz­lik…
Pa­ri­s’­te baş­la­yan Şu­bat Dev­ri­mi hız­la ön­ce Ba­tı Av­ru­pa­’ya ar­dın­dan da ge­niş­le­ye­rek Ma­ca­ris­tan ve Po­lon­ya­‘ya ya­yıl­dı. Bü­yük umut­lar­la ve coş­kuy­la baş­la­yan bu ayak­lan­ma­lar ne ya­zık ki genç ama kor­kak bur­ju­va­zi­nin ge­ri adım at­ma­la­rı yü­zün­den ön­ce baş­la­dı­ğı yer­de, ya­ni Pa­ri­s’­te son­ra da Ber­li­n’­de, Köl­n’­de, Vi­ya­na­’da, Ma­ca­ris­tan ve Po­lon­ya­’nın sa­yı­sız kent­le­rin­de Rus­ya­’nın ve di­ğer zor­ba hü­kü­met­le­rin acı­ma­sız şid­de­tiy­le bas­tı­rıl­dı.
Av­ru­pa­’nın en ye­te­nek­li, en gö­zü pek, en bi­ri­kim­li, en ya­ra­tı­cı ve en yurt­se­ver ke­si­mi Av­ru­pa ta­ri­hin­de ilk kez bu ka­dar yı­ğın­la gö­çe zor­lan­dı. On bin­ler­ce emek­çi, za­na­at­kar ve ay­dın, dal­ga­lar ha­lin­de Ame­ri­ka kı­ta­sı­na göç et­ti ama bun­lar­dan kü­çük bir kıs­mı da Os­man­lı top­rak­la­rı­nı ken­di­si­ne yurt edin­di.
İtal­ya­’dan, Avus­tur­ya-Ma­ca­ris­ta­n’­dan ve Po­lon­ya­’dan ka­çan on­lar­ca dev­rim­ci İs­tan­bu­l’­a sı­ğın­dı.
Bun­lar­dan bir kıs­mı, ye­ni­den ül­ke­le­ri­ne dö­ner­ken ba­zı­la­rı da Müs­lü­man olup, Os­man­lı­’da or­du ve bü­rok­ra­si için­de hız­la yük­se­le­rek iz bı­rak­tı.
İş­te bu isim­ler­den bi­ri de, Kons­tanty Bor­zec­ki idi…
Dev­rim­ci Bor­zec­ki
1848 ayak­lan­ma­la­rı­na ka­tı­lan­lar­dan bi­ri de Kons­tanty Bor­zec­ki­’y­di.
Bo­hem bir ha­yat ya­şı­yor­du. Dev­ri­min ate­şi­ne ka­yıt­sız ka­la­ma­dı.
Bir ar­ka­da­şı ile bir­lik­te 12 Ni­sa­n’­da Poz­na­n’­da gös­te­ri­le­re ve ça­tış­ma­la­ra ka­tıl­dı.
Gün­ler­ce ba­ri­kat­lar­da di­ren­di­ler. Fa­kat…
Ayak­lan­ma kı­sa bir sü­re için­de Po­lon­ya­’nın bir bö­lü­mü­nü iş­gal al­tın­da tu­tan Prus­ya ta­ra­fın­dan bas­tı­rıl­dı.
Kons­tanty Bor­zec­ki ya­ka­lan­dı ve ar­dın­dan ma­yıs ayın­da Prus­ya­’da Mag­de­burg Ha­pis­ha­ne­si­’ne tı­kıl­dı. Sa­lı­ve­ri­lin­ce de ön­ce Fran­sa­’ya git­ti. An­cak gü­ven­de de­ğil­di. Bu ne­den­le, 1849 yı­lın­da, Po­lon­ya ve Ma­car dev­rim­ci­le­ri Rus­ya­’ya ia­de et­me­yen Os­man­lı­’ya sı­ğın­dı.
O dö­nem­de sa­vaş alan­la­rın­da ye­ni kul­la­nıl­ma­ya baş­la­nan ha­ri­ta çi­zi­min­de­ki üs­tün ye­te­ne­ği sa­ye­sin­de yüz­ba­şı rüt­be­sin­de Os­man­lı Or­du­su­’na alın­dı ve ha­ri­ta şu­be­si­ne atan­dı.
İki yıl son­ra, İs­la­mi­ye­t’­i ka­bul et­ti; ve ken­di­si­ne biz­zat şey­hü­lis­lam ta­ra­fın­dan ve­ri­len “Mus­ta­fa Ce­la­let­ti­n” adı­nı al­dı. Bek­ta­şi ol­du.
İs­tan­bu­l’­da ma­iye­tin­de ça­lış­tı­ğı Er­-kan-ı Harp ku­man­dan­la­rın­dan Mir­li­va Ömer Pa­şa­‘nın tak­di­ri­ni ve sev­gi­si­ni ka­zan­dı. Ömer Pa­şa­’nın bü­yük kı­zı Saf­fet Ha­nım ile ev­len­di.
Bu ev­li­lik onun or­du­da iyi bir yer edin­me­sin­de et­ki­li ola­cak ol­sa da un­van­la­rı­nı ve şöh­re­ti­ni bi­ri­ki­mi, ye­te­nek­le­ri, sa­da­ka­ti, fe­da­kar­lı­ğı ve ce­sa­re­tiy­le el­de et­ti.
Cep­he­den cep­he­ye
M. Ce­la­lat­tin Pa­şa, 1848’de ana­va­ta­nı Po­lon­ya­’nın kur­tu­lu­şu için çar­pış­mak­tan ka­çın­ma­dı­ğı gi­bi, şim­di de iç­ten­lik­le bağ­lan­dı­ğı ye­ni va­ta­nı uğ­ru­na sa­vaş­mak­tan ve hat­ta öl­mek­ten ka­çın­ma­ya­cak­tı.
As­ker­lik bi­li­mi ve ta­rih, Mus­ta­fa Ce­la­let­tin Pa­şa­’nın en bü­yük tut­ku­suy­du. Ama cep­he­de sa­vaş­mak­tan hiç ge­ri dur­ma­dı. Ka­ra­ba­ğ’­da, Kı­rı­m’­da, Bağ­da­t’­ta, Gi­ri­t’­te sa­vaş­tı.
1875’te Her­sek is­ya­nı baş­la­dı ve is­yan kı­sa sü­re­de Bal­kan­la­r’­a ya­yıl­dı. Bu böl­ge­de gö­rev­len­di­ri­len Ce­la­let­tin Pa­şa Ka­ra­da­ğ’­da kar­nın­dan ya­ra­lan­dı. Bu, 28 se­ne­lik as­ker­lik ya­şa­mın­da al­dı­ğı al­tın­cı ama ilk ölüm­cül ya­ra­sıy­dı.
Ta­rih: 10 Ekim 1876.
50 ya­şın­da şe­hit düş­tü.
Ce­na­ze­si Ka­ra­da­ğ’­ın Spuz ka­sa­ba­sın­da­ki ca­mi­nin av­lu­su­na def­ne­dil­di.
Av­ru­pa­’da doğ­du ve Av­ru­pa­’da öl­dü.
An­cak ya­şa­mı bo­yun­ca, As­ya­’da doğ­muş Tür­k’­ü ta­ri­hin say­fa­la­rı­na ge­çir­di.

ESKİ VE MODERN TÜRKLER
Ana­va­tan­la­rın­da en iyi okul­lar­da eği­tim gör­müş olan Avus­tur­ya-Ma­ca­ris­tan ve Po­lon­ya­lı mül­te­ci­le­rin Os­man­lı dü­şün­ce ha­ya­tı üze­rin­de ka­lı­cı et­ki­le­ri ol­du.
Bun­lar bu­lun­duk­la­rı ko­num­lar­da ken­di­le­ri­ni Os­man­lı­’nın çağ­daş­laş­ma­sı­na ada­dı.
M. Ce­la­let­tin Pa­şa­’nın esas et­ki­si Türk ta­ri­hi, Türk­çü­lük, Türk Di­li ve kim­li­ği üze­ri­ne ol­du. “Es­ki ve Mo­dern Türk­le­r” ad­lı ki­ta­bı­nı, 1869’da İs­tan­bu­l’­da Fran­sız­ca ola­rak ya­yım­la­dı. İs­tan­bu­l’­da çı­kan Co­ur­ri­er d’­Ori­ent ga­ze­te­si mat­ba­asın­da ba­sıl­dı. Ve, Sul­tan Ab­dü­la­zi­z’­e it­haf edil­di. Biz­zat sa­ra­ya gi­de­rek el­den sun­du.
Ki­tap Av­ru­pa­’da et­ki­li ol­du; 2. ba­sı­mı he­men er­te­si yıl Pa­ri­s’­te ya­pıl­dı.
Ki­tap ne an­la­tı­yor­du?
Ki­tap, Os­man­lı Dev­le­ti­’nin be­ka­sı­nı sağ­lam­laş­tır­mak ve de­ği­şik et­nik un­sur­lar­dan olu­şan Os­man­lı top­lu­mu­nun bir­li­ği­ni ve re­fa­hı­nı sağ­la­mak için dev­let­çe ve mil­let­çe ne­le­rin ya­pıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni us­tu­rup­lu bir dil­le an­lat­mak­tay­dı.
Ki­tap, hem Türk­le­ri Av­ru­pa­lı­la­ra an­la­ta­rak on­la­rın ön­yar­gı­la­rı­nı kır­ma­ya ve on­la­rın Rus­ya­’ya kar­şı des­te­ği­ni al­ma­ya ça­lış­mak­tay­dı; hem de Pa­di­şa­hı, 2. Mah­mu­t’­la baş­la­yan çağ­daş re­form­la­rı hız­lan­dır­ma­ya ik­na et­me­yi amaç­la­mak­tay­dı.
Ya­zar, hem es­ki Türk­le­ri hem de mo­dern Türk­le­rin na­sıl ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni des­tan­sı bir dil­le an­lat­mak­tay­dı. Ör­ne­ğin…
Ede­bi­yat ve dil ala­nın­da; İb­ra­him Şi­na­si Efen­di, Zi­ya Pa­şa ve Ah­met Ve­fik Pa­şa ile be­li­ren Türk­çü­lük akı­mı, Mus­ta­fa Ce­la­let­tin Pa­şa ile bir­lik­te fi­lo­lo­ji, et­no­lo­ji, ta­rih ve dış si­ya­set alan­la­rı­na da ya­yıl­dı. Ko­nuy­la il­gi­li ola­rak Os­man­lı ül­ke­sin­de ya­zı­lıp ya­yım­lan­mış ilk ça­lış­ma “Es­ki ve Mo­dern Türk­le­r” ese­ri ol­du.
As­lın­da ki­tap, hem si­ya­si bir prog­ram hem de şi­ir­sel bir dil­le ka­le­me alın­mış “Mem­le­ke­tim­den İn­san Man­za­ra­la­rı­” idi!
M. Ce­lat­tin Pa­şa ese­ri­ni ka­le­me alır­ken ay­dın­lan­ma fi­lo­zof­la­rı­nın üs­lu­bu­nu be­nim­se­di­ği gö­rü­lü­yor. Eser san­ki Emi­le­‘nin, Te­le­mac­h‘­ın, La­nark Ra­po­ru­‘nun bir Türk­çe tü­re­viy­di.
Çö­kü­şü gö­rü­yor
Ki­ta­bın­da es­ki Türk ka­vim­le­ri ve Os­man­lı Dev­le­ti­’nin ku­ru­lu­şu ve ge­li­şi­mi hak­kın­da bil­gi ve­ren Ce­la­let­tin Pa­şa, Os­man­lı Türk­le­ri­nin Türk-Kaf­kas ır­kı­na, ya­ni dün­ya­nın en bü­yük mil­let­le­rin­den bi­ri­ne men­sup ol­duk­la­rı­nı kay­de­di­yor. Es­ki Yu­nan ve La­tin kay­nak­la­rı­na da­ya­na­rak ilk­çağ ka­vim­le­ri ara­sın­da Türk­le­rin çok ge­niş bir ye­ri bu­lun­du­ğu­nu be­lir­ti­yor ve böy­le­ce Türk­le­rin dün­ya ta­ri­hin­de oy­na­dık­la­rı önem­li ro­le, in­san­lı­ğın me­de­ni yük­se­li­şin­de­ki bü­yük pa­yı­na işa­ret edi­yor.
Türk­le­rin çok es­ki, dün­ya ta­ri­hin­de bü­yük ye­ri olan, ile­ri­ci, ça­lış­kan, bi­li­me ve sa­na­ta önem ve­ren bir mil­let ol­du­ğu­nu vur­gu­lu­yor.
M. Ce­la­let­tin Pa­şa, Tan­zi­ma­t’­ın so­nuç­la­rı iti­ba­riy­le çok önem­li ol­du­ğu­nu ama ma­dal­yo­nun öbür yü­zü­nün de gö­rül­me­si ge­rek­ti­ği­ni ya­zı­yor. Tür­ki­ye­’nin Av­ru­pa me­de­ni­ye­ti yo­lu­na gir­mek­le iyi bir iş yap­tı­ğı­nı fa­kat Av­ru­pa­lı­la­ra ve­ri­len im­ti­yaz­lar­la sa­na­yi­mi­zin sek­te­ye uğ­ra­tıl­dı­ğı­nı, ih­ra­ca­ta it­ha­la­tın üç mis­li güm­rük res­mi ko­nul­ma­sıy­la sa­na­yi­mi­zin mah­vol­ma­sı­na se­yir­ci ka­lın­dı­ğı­nı da be­lir­ti­yor.
Bu göz­lem­le­riy­le M. Ce­la­let­tin Pa­şa­’nın, ufuk­ta be­lir­mek­te olan em­per­ya­lizm ol­gu­su­nu ilk gö­ren dev­rim­ci Os­man­lı­la­rın ba­şın­da gel­di­ği gö­rül­mek­te­dir.
Ese­rin­de, Türk hal­kı­nın ruh ya­pı­sı­nı, top­rak zen­gin­li­ği­ni, ya­sa ve il­ke­le­ri­ni ya­ban­cı­lar­la kı­yas­la­mak­ta ve Türk as­ke­ri­nin, ai­le oca­ğı­na dön­dü­ğün­de ge­liş­me ve hoş­gö­rü fi­kir­le­ri­ni na­sıl mem­le­ket sat­hı­na yay­dı­ğı­nı şa­ira­ne bir dil­le an­la­tı­yor. Ama Türk­le­rin as­ke­re git­me­le­ri so­nu­cu bir kı­sım top­ra­ğın eki­le­me­di­ği­ni, bu­nun Türk­ler için, as­ker­lik yap­ma­yan Hı­ris­ti­yan­la­ra na­za­ran bir eşit­siz­lik ya­rat­tı­ğı­na dik­kat çe­ki­yor. Hat­ta bu top­rak­la­rın za­man­la Hı­ris­ti­yan kö­ken­li top­rak ba­ron­la­rı­nın elin­de top­lan­dı­ğı­nı göz­ler önü­ne se­ri­yor. Hı­ris­ti­yan­la­rın da as­ke­re alın­ma­sı­nı is­ti­yor; “Rus­la­rın is­te­ği gi­bi sa­de­ce Hı­ris­ti­yan­lar­dan olu­şan bir­lik­le­rin oluş­tu­rul­ma­sı da Tür­ki­ye­’nin in­ti­ha­rı olur.”
M. Ce­la­lat­tin Pa­şa­’ya gö­re, yan­lış yö­ne­tim ve po­li­ti­ka­lar so­nu­cu Türk­ler sa­na­yi ve üre­tim­den kop­muş, ken­di ül­ke­sin­de sa­de­ce ha­mal, çift­çi ve ame­le ola­rak kal­mış­tı. Mes­lek­ler ve ti­ca­ret ya­ban­cı uy­ruk­lu­la­rın eli­ne geç­miş­ti.
Os­man­lı te­ba­ası­na men­sup azın­lık­la­rın ül­ke­ye sağ­la­dı­ğı ya­rar­lar­dan bah­se­der­ken bun­la­rın ül­ke­ye ya­ban­cı­la­şa­rak ver­dik­le­ri za­rar­la­rı da kor­ku­suz­ca di­le ge­ti­ri­yor.
M. Ce­la­let­tin Pa­şa ese­rin­de, or­du­da, bü­rok­ra­si­de ve çağ­daş hu­kuk ve ida­re sis­te­min­de re­form­la­rın zo­run­lu ol­du­ğu­nu be­lir­ti­yor. Aşı­rı ida­ri mer­ke­zi­yet­çi­li­ği eleş­ti­ri­yor.
Ör­ne­ğin, jü­ri mü­es­se­se­si­nin Os­man­lı ada­let ve ida­ri sis­te­mi­ne so­kul­ma­sı­nı öne­ri­yor.
Halk mec­lis­le­ri ve vi­la­yet­le­rin ör­güt­len­me­si ko­nu­sun­da Mit­hat Pa­şa­’nın ça­ba­la­rı­nı ör­nek gös­te­ri­yor.
Dil­de ye­ni­leş­me öne­ri­yor; Arap ve Fars di­li­nin ve al­fa­be­si­nin bi­ze uy­ma­dı­ğı­nı ör­nek­ler­le
an­la­tı­yor.
Ata­tür­k’­ün not­la­rı
Mus­ta­fa Ke­mal Ata­tür­k’­ün ku­şa­ğı, Mus­ta­fa Ce­la­let­tin Pa­şa­’nın gö­rüş­le­rin­den ha­ber­dar­dı.
Ata­tür­k’­ün özel kü­tüp­ha­ne­sin­de Es­ki ve Mo­dern Türk­le­r’­in bir nüs­ha­sı (Pa­ris bas­kı­sı) var­dı. Ata­tür­k’­ün bu ki­ta­bı bü­yük ih­ti­mal­le ya­kın ar­ka­da­şı ve Na­zım Hik­me­t’­in an­ne­si Ce­li­le Ha­nı­m’­ın tey­ze oğ­lu olan Ali Fu­at (Ce­be­soy) Be­y‘­den edin­di­ği tah­min edi­li­yor.
Ata­türk, Es­ki ve Mo­dern Türk­le­r’­i dik­kat­le oku­muş ve ba­zı say­fa­la­rın ke­na­rı­na “çok
mü­hi­m”, “dik­ka­t”, “a­bart­ma­” di­ye not­lar düş­müş­tü.
Ne ya­zık ki Ata­tür­k’­ün de bu ese­re önem ver­me­si­ne rağ­men ki­tap an­cak ya­zı­lı­şın­dan 145 yıl son­ra Gü­ven Ber­ker ta­ra­fın­dan di­li­mi­ze bu yıl ka­zan­dı­rıl­dı ve Kay­nak Ya­yın­la­rı­’n­ca ba­sıl­dı.

NAZIM'IN BÜYÜK DEDESİ
Mustafa Celalettin Paşa, aynı zamanda aile fertleriyle de Türk devrim tarihinin önemli parçası…
Vatan şairimiz Nazım Hikmet’in büyük dedesidir.
Nazım Hikmet sadece şairliğini değil aynı zamanda resme ve dile olan yatkınlığını da büyük dedesinden almıştır.
Nazım Hikmet, Türk vatandaşlığından çıkınca Polonya vatandaşlığına geçtiği biliniyor.
Nazım Hikmet’in annesi ressam Celile Hanım, M. Celalettin Paşa’nın ünlü dilbilimci oğlu Enver Celalettin Paşa’nın kızıdır.
M. Celalettin Paşa, büyük şair Oktay Rifat‘ın da büyük dedesidir. Enver Celalettin Paşa’nın kızı Münevver Hanım’ın eşi Samih Rıfat Bey, yüksek bürokrat, milletvekili, Türk Tarih Kurumu üyesi, Türk Dil Kurumu’nun kurucularından ve ilk başkanıdır.
Evet ailede bilindik o şahsiyet vardır.
Son sözü Nazım Hikmet’e bırakalım; “Lehistan Mektubu” adlı şirinde şöyle demektedir:
“…
Sevgilim…dedelerimizden biri 1848 Polonya muhaciri.

Lehistan’dan gelmiş dedelerimizden biri, gözlerinde karanlığı yenilginin, saçları al kana boyalı.

Sevgilim nerde, ne zaman hürriyet dövüşmüş de ön safında Polonyalı bulunmamış?

Göğsümü kabartmıyor değil dedelerimden birinin Lehli oluşu…”


Kitabı incelemek ve indirimli sipariş vermek için;

http://www.kaynakyayinlari.com/eski-ve-modern-turkler-p363520.html