Orhan
Çekiç, Maltepe Üniversitesi'nin Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Bölüm Başkanı... Aynı üniversitenin Atatürk Araştırma
ve Uygulama Merkezi Müdürlüğünü de yapıyor. Harp Akademileri
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde de ders veriyor. Bugüne
kadar Kurtuluş Savaşı sürecini ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluş yıllarını anlatan dört kitap yazmış. Yeni kitabı
"1938, Son Yıl" ise 31 Aralık 1937 gecesinden, 10 Kasım
1938'e kadar Atatürk'ün son yılını gün gün anlatıyor...
Bunu
yaparken "geriye gitme" yöntemiyle Kurtuluş Savaşı'ndan
sonraki "sancılı yıllar"dan hiç bilinmeyen anekdotlar
aktarmayı da büyük bir ustalıkla başarıyor.
***
Hemen
belirtmeliyim ki; bu kalın kitabı üç günde yutarcasına okudum.
Çünkü en karışık tarihi olaylar bile akıcı bir roman
sadeliğinde kaleme alınmış.
En
önemlisi, "Ben o yıllar hakkında çok kitap okudum, her şeyi
çok iyi biliyorum" diyenler için bile "yeni çok şey"
var bu kitapta...
Özellikle
Cumhuriyet'in ilanından hemen önce, Atatürk'ün en yakın beş
silah arkadaşının yaptığı muhalefet öylesine canlı
anlatılıyor ki; insan kendisini tüm o konuşmalara tanık olmuş
gibi hissediyor.
Örneğin
ben Rauf Bey'in Atatürk'e söylediği şu sözleri ilk kez okudum:
"Kemal,
benim boğazımda padişahın ekmeği var. Ben yediğim ekmeğe
ihanet etmem kardeşim. Üstelik benim rejim sorunum da yok. Padişah
bir İslam Halifesi, ben de bir Müslüman’ım. Dini terbiyem
nedeniyle padişaha bağlıyım. Kaldı ki Kemal, o makamlar uhrevi
makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar
değil. Bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim
de mutlakıyet yönetimidir, cumhuriyet değil. Bu topraklarda bin
senedir bir kişi 'Otur' dedi, herkes oturdu; 'Kalk' dedi, kalktı.
Çünkü onlar kendilerini 'ümmet' görüyorlar, sen ise 'millet'
diyorsun. Onlar kendilerini 'kul' kabul ediyor, sen 'yurttaş'
diyorsun. Bu böyle gitmez."
Bugünkü
cumhuriyet düşmanlarının yaptıkları bizim moralimizi bozmaya
yetiyor ya; bir de Atatürk'ü düşünün… O, en yakın silah
arkadaşlarının muhalefetine karşın moralini bozmamış ve
ideallerinden vazgeçmemiş.
***
Kitapta,
Atatürk'ün "başkanlık" sistemine bakışma yer
veriliyor. Gerçi Recep Tayyip Erdoğan bile artık konuyu rafa
kaldırdı ama nasıl olsa günün birinde ısıtıp yeniden önümüze
koyacaktır diye o bölümü de aktarmak istiyorum:
"Bazı
yazarlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın genel olarak mutsuz
olmasını, Atatürk'ün hükümetin yani fiilen işin başında
olmamasına bağlıyor ve ABD'deki başkanlık sistemini
öneriyorlardı. Bir gün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak konuyu
açtı ve görüşünü sordu.
Atatürk,
Soyak'a döndü ve bu tür 'tek adam' yönetimlerini katiyen
onaylamadığını, bunun kadar budalaca bir düşünce olamayacağını
söyledi. Sonra da şöyle devam etti:
'Şaşarım
o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin
başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu
kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri de budur. Biz
öteden beri böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik.
Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet
hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir.
'Diktatörlüğün
ne olduğunu bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen 'Atatürkfobi'
hastası pek çok yazar-çizer tayfası, Atatürk'e 'diktatör' der.
Böyle bir öneriyi reddeden biri nasıl diktatör olabilir?"
***
Dedim
ya; yakın tarih konusunda çok iddialı olabilirsiniz… Ancak bu
kitabı okuyup bitirdiğinizde, aslında pek çok şeyi bilmediğinizi
ya da hiç duymadığınızı düşüneceğinizden eminim.
----------------