1 Nisan 2013 Pazartesi

Bir Şair Yaşamıştı Zonguldak'ta: Rüştü Onur



KAYNAK YAYINLARI'NDAN ÇIKAN " RÜŞTÜ ONUR- MEKTUBUN AVUCUMDA " HAZİN BİR YAŞAM SÜREN, YAŞADIĞI GİBİ DE ÖLEN ŞAİRİN BİLİNMEYEN MEKTUP VE ŞİİRLERİNİ İÇERİYOR.

Rüştü Onur hakkında bir şeyler yazmak, çok uzun zamandır aklımdaydı. Bu niyetin tohumları, yukarıdaki şiiri okuduğum anda serpilmişti yüreğime. Şairin edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil'in, öğrencisinin ardından yazdığı ve her okuduğumda bir yumrunun boğazıma takıldığını hissettiğim bu şiir karşıma M " Bir şair yaşamıştı Zonguldak'ta Adı Rüştü Onurdu Bilseydi hatırlanacağını ölümünden sonra Memnun olurdu?'çıktığında, ne Yılmaz Erdoğan'ın Rüştü Onur'un hayatından esinlenerek bir film çekeceği haberi sızmıştı magazin sütunlarına ne de Türkiye'nin (Şiir sevdalıları dışında tabii.) Rüştü Onur gibi " kırık bir hikâyeden " haberi vardı. Bu şiire, 1956 basımı bir kitapta rast gelmiştim. Mazinin " en şiirci " yayınevi Yeditepe'den çıkan " Rüştü Onur- Şiirleri, Yazıları, Kendisi İçin Yazılanlar " adlı bu kitap, Salâh Birsel'in editörlüğünde hazırlanmıştı. Birsel, sonradan dost olacakları genç şairi, 1940 yılında tanımıştı. Şöyle anlatıyordu, dostunu: " Uzunca boyluydu. Esmer, yağız bir yüzü vardı. Sevgisine hiçbir sınır çizmemişti. Onu, bol bol dağıtıyordu... Aklı fikri dünyanın öbür sokaklarında, öbür şehirlerindeydi... Sessizdi. Kendi içinde yaşar, kimseyi kırmak istemezdi. Ölümü de dünyadakileri fazla tedirgin etmemek isteğinden doğmuş olmalıdır. Şiirleriyle Tanrı'yı tedirgin ettiğine inanır, kendini bağışlaması için Tanrı'ya yalvarırdı. " Rüştü Onur, " dışarıya taşmak, Zonguldak'tan uzanmak, kendi varlığından öteki varlıklara ses ulaştırabilmek " arzusuyla yanıp tutuşan bir taşra şairiydi. 1920 yılında, bir köy öğretmeninin oğlu olarak dün yaya gelmişti. Zonguldak'taki Çelikel Lisesi'nde okurken, o zamanlar " ince hastalık " denen vereme yakalandı. Hastalık, lise eğitimini tamamlamasına izin vermeyince, o da okuldan ayrılıp maliye varidat memur muavini oldu. 1941 yılında hastalığı şiddetlenen Rüştü Onur, önce üç ay Zonguldak'ta hastanede, sonra da 1941 yılının son ve 1942 yılının ilk iki ayında Heybeliada'daki sanartoryuma yatar. Çıktığında, yedi kilo almış, hastalığın etkilerini üstünden atmıştır. Ancak Zonguldak'a dönüşünün ardından, yeniden rahatsızlanır ve Heybeliada'ya döner. Bu dönüşünde, hayatının aşkıyla, tifo hastalığı yüzünden aynı hastanede tedavi gören Mediha Sessiz ile tanışır. 1942 yılının Mayıs ayında nişanlanırlar ve sonbaharda, Onur, nişanlısının İstanbul'daki evine taşınır. Beraber yaşadıkları o kısa dönemde, Onur, evlerinin bulunduğu Leyla Sokağı'nda manavcılık yapar. Sunay Akın, kitabında kullanmak üzere bir fotoğrafına bile ulaşamayınca; onun için şöyle yazar, bir kitabında: " Evindeki hasta karısına yiyecek alabilmek için tezgahmdaki yeşil salata, turp ve tereleri bir an önce satma telaşındaki her onurlu satıcının yüzü, Rüştü'nün fotoğrafıdır. " Mediha Sessiz, tifo tedavisinden hayata tutunmasına yetecek kadar güçlü çıkmadığı için, 12 Kasım 1942'de hayatını kaybeder. Nişanlanmalarının üstünden daha altı ay bile geçmemiştir. Rüştü Onur'un, belki Mediha Hanım'ın aksine hayata tutunacak gücü vardır ama artık bunun için bir nedeni kalmamıştır. Onur, sağlık geçmişine sahip birinin asla yapmaması gereken bir şeyi yapmayı başlar. Her akşam içmektedir artık. Bu antitedavi, uzun sürmez. 1 Aralık 1942'yi 2 Aralık 1942'ye bağlayan gece; Beşiktaş'taki Leyla Sokağı'ndaki evinde, ciğerlerinden fazla kan gelmesiyle, boğularak ölür, Rüştü Onur. Salâh Birsel'e yazdığı bir mektupta, " Ölecek adam değilim ben! " diye yazan Rüştü Onur, ölmüştür. Yılmaz Erdoğan'ın filmi " Kelebeğin Rüyası ", işte böyle bir adamın hikâyesini anlatmaktaydı. KAYNAK YAYINLARI'ndan çıkan " Mektubun Avucumda " kitabında ise, Rüştü Onur'un bugüne kadar gün yüzüne çıkmayan mektuplarıyla başlıyor. Çoğunluğu Mediha Sessiz'e yazılmış olan bu mektuplar, bugüne dek Mediha Hanım'ın kız kardeşi Sabahat Sessiz tarafından muhafaza edilmiş. Kitaptaki belgeler arasında; Onur'un fotoğrafları, evlilik cüzdanı ve Onur'un el yazısıyla kaleme aldığı çeşitli dokümanlar da var. Sonra yine el yazısıyla yazdığı şiirler karşımıza çıkıyor, şairin. Son olarak da ünlü isimlerin Rüştü Onur için yazdıkları. Film de, kitap da Rüştü Onur'u yeniden hatırlattığı için değerli çalışmalar. Kim bilir, şimdi belki Rüştü Onur, unutulmadığını görüyor ve memnun memnun tebessüm ediyordur bir yerlerde. Ve elinden tuttuğu Mediha Hanım'ın gözlerinin içine bakıp şiirler okuyordur, ona.