18 Mart 2013 Pazartesi

Mektubun avucumda



Televizyonların, mecburen tek tip yayın yapar hale gelmesiyle, dikkatler yeniden gazetelerin üzerine döndü. Bunun bir nedeni siyasalsa; diğer neden, yönetici ve suyun başındakilerin kaprisi.

O zaman ne oldu biz gazeteciler biraz daha çok hatırı sayılır hale geldik? Boş konuşmak; yazı yazmaya göre biraz daha kolaydır. Hani övünmek gibi olmasın yazı biraz sıkar! Dangıl dungul yazamazsın. Bizim iş; montajda hallederiz kafasıyla da yapılmaz.

Sağını solunu açsan da bir yere kadar. Ha! Sağa sola kıvırabilirsen o başka. Bunun dışında zordur yazı yazmak. Bu zorluk, şu günlerde adeta bir zevk haline geldi.

Çünkü, internetin de devreye girmesiyle okur sayısı ve paylaşım çok üst seviyelerde. Seviye yükselince, medyacıdan ricalar da arttı. Ben şahsen çok memnunum bu durumdan. Çok zarif istekler oluyor. İnsan, "ah keşke yerine getirebilip yazsam" diyor ama her zaman olamıyor. Şžahsen ben, her hafta en az 10 farklı kitabın tanıtımına katkı sağlamak için ricada bulunanlardan biriyim.


Bu güne kadar, hakkında olumlu veya olumsuz yazdığım kitap sayısı sıfır. Çünkü, tamamını okuyup bitirmeden de yazılmıyor. Kitabın tamamını bitirince de yazmaktan vazgeçiyorum. Gerçek fikirlerimi yazsam, kırıcı olacağım. Hem yayınevi bozulacak, hem yazar; hem de okumayan insanlara, "İyi ki okumuyorsunuz?" demek gibi bir şey olacak yaptığım.Sinema filmleri desen, o alana hiç el atmıyorum. Çünkü paranın çoğunu başrole yatırıp, yapım içeriği sıfır olan bir çok yerli-yabancı yapıtın nesini yazayım. Allah'tan tiyatrolar müthiş.

Onu kana kana yazıp anlatabiliyorum. Böyle bir tavrım olunca da kaçıyorum işin açığı; o camialardan. Kendim kitap yazınca çok daha iyi anladım ki; o alanda bile bir oligarşi var. Araya birilerini sokamazsan, kitabını kimse dükkan vitrinine koymuyor. Orada da bir egemen güç durumu var.


Hele bir kitabın filmi veya bir filmin kitabı söz konusuysa, hiç bulaşmıyorum. Biri diğeriyle bir türlü aynı kalitede olamıyor. Fakat bu kez durum değişti. Kaynak Yayınları, Rüştü Onur'un kısacık hayatı ve Mediha'ya olan derin aşkını anlatan "Mektubun Avcumda" yıortaya çıkarmış. Bu aşk, Yılmaz Erdoğan'ın "Kelebeğin Rüyası" filmiyle de beyaz perdeye gelmiş. Rüştü Onur; Orhan Veli,Oktay Rifat, Necati Cumalı, Behçet Necatigil ve Melih Cevdet'in kuşağından bir şair. Bir gecede okuyup; utanmasam ağlayacaktım. Hani o an elinde olsa; aynı aşkı istiyor insan. Biraz acılı ama kitabı okurken; başka bir aleme gidip geliyorsun.

Rüştü Onur, 1920'de Zonguldak'ta doğmuş. 22 yıl yaşayan şair, genç yaşına karşın edebiyat dünyasının ilgisini çeken vekendine özgü sesi ve tekniği olan şiirler yazmış.Garip şiiri'nin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor.

Aşkın, şiirin bu kadar çok zırtapozun diline, mikrofonuna, çenesine ve ayağına düştüğü günlerde. "Arkadaş 20 yıl yaşayım ama böyle yaşayım" diyor insan.

Özellikle, "yeni bir aşka yelken açtı; bilmem kim" diye bahseden yılışık kelebeklere çok ağır gelir bu kitap; aşka aşıkla ise çok lezzetli.