7 Mart 2013 Perşembe

KÜRTÇE EĞİTİM KONUSUNDA YANLIŞ BİR KİTAP


Kitabın adı, "Kürtçe Eğitim Sorunu" . Yazarı, Mehmet Bedri Gültekin. Kaynak Yayınlarından çıkmış. Kitaba Doğu Perinçek bir önsöz yazmış. Kitap, dil konusunda yanlışlarla dolu, tam bir fecaat. Daha "anadil" ve "anadili" arasındaki ayrımı bile bilmiyor. Önsöz yazan Perinçek, bir insanın anadilinin kimi zaman anasının dili değil, içinde yaşadığı ve eğitimini gördüğü toplumun dili olduğunu iddia etmiş. O zaman, buna anadili demek mümkün mü? Türkiye'de bütün Kürtler arasında ortak bir anlaşma dili olarak bir Kürtçenin olmadığını; bütün Kürtlerin ortak anlaşma dilinin Türkçe olduğunu iddia eden Perinçek'e göre PKK bile tüm etkinliklerinde (kamp yaşamı, askeri eğitim, iç ya-zışmalar, mahkeme vs.) Türkçeyi kullanmaktadır. PIOC militanlarının hatıra defterleri ile mektuplarını bile Türkçe yazmalarından kalkarak Perinçek şu soruyu sormuş: Bckaa kampının mevcudu 600 kişiydi. Bu kadar az sayıda insanın bile ortak anlaşma dili Kürtçe olamıyorsa, milyonlarca Kürdün yargılama ve eğitim dili nasıl Kürtçe olabilir?
Pcrinçek'e göre Kürtçe, yazışma, bilim, eğitim, yargı velhasıl sanat ve uygarlık dili olamayacak kadar geri ve gelişmemiş bir dildir. Perinçek, Kürtçenin "bizim Türkiye halkımızın" bir dili olduğunu söyler ama hemen ardından Kürtçenin, Kürtlerin refaha ulaşma, iş ve meslek sahibi olma, kültürünü geliştirmelerinde bir işe yaramayacağını da ekler. Dünya klasiklerini tek tek sayan Perinçek, bunların hiçbirinin Kürtçe olarak basılmadığıııı açıklar; böylesi bir kitaplığa sahip olamayan Kürtçe ile eğitim ve öğretim yapılamayacağını iddia eder. Kısacası, ona göre, Kürdü, uygarlığa Kürtçe değil, Türkçe taşıyacaktır. Kitabın yazarı Gültekin de, bilim, kültür ve siyaset dili olarak Türkçenin Kürtçe ile kıyaslanamayacağını belirtir. (El insaf! Burada Kürtçe klasikleri saymaya gerek yok herhalde.)

Şükür, Perinçek ve Gültekin, Cumhuriyetin zorla asimilasyon politikasını kabul etmiş ve eleştirmişler. Ama bu asimilasyonun son yıllarda bittiğini de ilan etmişler. Bunun nasıl bittiği, gerçekten bitti mi elbette oldukça tartışmalı. Bugün hala Kürtler, kendi anadilleri yerine sadece Türkçe öğrenmek zorunda kalıyor, Türk kültürüne daha fazla maruz kalıyorlarsa, asimilasyon bitmiş sayılabilir mi? (Alman- ya'daki Türklerin durumuna ağlayan Başbakanımız için elbette asimilasyon sadece Türkler söz konusu olduğunda bir insanlık suçudur.) Gültekin, asimi-lasyonun her türlüsünün olumsuz olmadığını iddi- a etmiş. Yani, uygarlık adına bazı ilkel, geri ve gelişmemiş ulus, halk ve yerci topluluklar insanlık vc evrensellik adına asimile edilebilirler. Bu bakış açısı Kürtçe üzerinden Kürtleri ilkel ve geri görmekte; tipik bir Sömürgeci vc Oryantalist gözüyle Kürtleri ve kültürlerini uygarlık basamağında aşağılara bir yere koymaktadır. Şu cümlesini okuyalım: "Afrika ülkelerinin büyük çoğunluğunda, her kabilenin neredeyse ayrı bir dili vardır. Bu durum, toplumsal geriliğin bir ifadesidir". Ya da şu cümle: "Bir coğrafyada nc kadar çok fazla dil konuşuluyorsa, toplumsal bakımdan o kadar gerilik söz konusudur. Tersine büyük coğrafyalarda, nüfusça büyük toplumlar tarafından ne kadar az dil konuşuluyorsa o kadar ileri gitme söz konusudur". Kendine sosyalist, ilerici diyen bir insan böylesi bir cümleyi nasıl yazar? Afrika kültürüne açıkça hakarettir bu. Hangi gerilik? Birçok Batılı antropolog, Afrikalı kabilelerde belli bir uygarlık anlayışı, teknik ve toplumsal-siyasal örgütlenme olduğunu yazmadı mı? En azından akrabalık temelinde.
Bugün bu bakış açısı, tüm dünyada artık bir insanlık suçu olarak kabul edilmekte; Batı'da bir yığın kuruluş yerel, ulusal ve kabile halklarının kültürünü (başta dilini) korumak için inanılmaz girişimlerde bulunmaktadır. Liberal AB bile, çokdilli- liği yaşatmak için bütün Avrupa halklarının dillerinde yayın yapıyor, toplantılar organize ediyor, politika geliştiriyor. Öte yandan yazar, farkında olmadan, birçok örnek ülke sayarak çokdilli, iki dilli, birden fazla resmi dilli politikaların varlığına dikkat çekiyor. Tam bir kendisiyle çelişme örneği!
Yazar, Kürtçe anadili talebinin tümüyle Gülen
Cemaati, Amerikalı vc Avrupalı emperyalistlerin bir talebi olduğunu ileri sürüyor (insafsız bir in- dirgenıecilik). Yazara göre, anadilinde eğitim talebi iki olgudan dolayı dünyanın gündemindedir: 1) Emperyalizmin küresel saldırı politikası ile dilini ve kültürünü bütün dünyaya dayatmak, 2) Çok- dillilik politikası ile ulusal devletleri bölüp parçalamak. Yazar, Türkçenin hedef tahtasında olduğunu belirtirken, aynı kaygıyı Kürtçe için duymamaktadır. Aslında Kürtçeyi dilden bile saymamakta; yani, eğitim, bilim, sanat yapılamayacak bir dil işte Kürtçe demeye getirmektedir.
Perinçek ve Gültekin, Kürtçe eğitim yerine AKP'nin yaptıklarını yeterli görmektedirler. İsteyene Kürtçe seçmeli ders, Üniversitede Kürdoloji Bölümü ve eğitimi, Kürt Dili ve Edebiyatı, Kürt folklorunu araştırma-gcliştirmc kurumları, Kürtçe basm-yayının güvence altına alınması vs. Oysa bu tür önlemlere Kürtler artık mesafeli dur-maktadırlar çünkü kendi dillerini İngilizce gibi yabancı bir dil, Türkiye'nin kurucu bir halkının dili olarak gör-mektedirler.
Yazar, Kürtçe eğitim yapılsa bile bir Kürt öğrencinin Türkçe dilli ekonomik ve siyasi hayatta başarılı olamaya-cağını söylemekte. El insaf! Kürtler ne zaman "biz çocuklarımıza Türkçe öğretmeyeceğiz" dediler? Hiçbir zaman. Kürtlerin Türkçe düşmanlığı yoktur; diller ve kültürler birbirinin düşmanı olamaz zaten. Düşmanlığın kaynağı, anti-demokratik devletlerin politikalarıdır (asimilasyon gibi).

Sonuç olarak, bu kitap, Kürt kültürünü ve dilini geri olarak gördüğü için Kürtleri Türk kültürü içinde erimeye (asimilasyona) davet etmektedir. Bunu da uygarlık, evrensellik ve pragmatizm (iş, meslek, gelişim, sınıf atlama vs) adına istemektedir. Kürdün elindeki en büyük avantajın, bildiği Türkçe olduğunu söyleyen yazara şöyle yanıt vererek bitirelim: Kürdün elindeki en büyük avantaj, istemeyi öğrendiği demokrasidir.


Kaynak:  Birgün Gazetesi