2 Mayıs 2014 Cuma

Malta Yargılaması - Malta’yı sulandırmak


“Ermeni soykırımı”nı savunan lobi, Malta’daki tarihi ve hukuki gerçekleri çarpıtmak için büyük çaba sarf etmektedir. Malta’daki yargılama süreci İngiliz arşivinde belgeleriyle kanıtlıdır. Malta yargılaması lobinin iddia ettiği gibi “esir değişimi yapılarak” kapatılmamıştır. Aksine İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, delil bulamadığı için, yargılamayı bugünkü karşılığıyla “takipsizlik” kararıyla sonlandırmıştır.


 “Soykırım lobisi”, Malta Yargılamasının soykırım iddiaları için sonun başlangıcı olduğunun farkındadır. Bu nedenle konuyu sulandırmak için büyük bir çaba harcamaktadır. Amaç, Malta’nın gerçekte bir yargılama olmadığı yanılgısı yaratmaktır. Bu uğurda hem tarihi hem de hukuki bağlamda bir dizi çarpıtmaya başvurulmaktadır:
* Malta’daki yargılama süreci sadece bir vitrindir. Asıl amaç bir “esir değişimidir.”
* Anadolu’da kurtuluş hareketi güçlenince İngilizler Malta’dan vazgeçmiştir.
* Dava açılmamış, Sevr’de öngörülen uluslararası mahkeme kurulmamıştır.
* Sevr yürürlüğe girmemiş, Lozan imzalanınca Malta süreci affa uğramıştır.
* Malta’da yapılan soruşturma “soykırım” konulu değildir. Buradaki yargı “soykırım” iddiasına karşı bir referans olmaz.

Esir değişimi  
İngilizlerin Malta’da yargılama sürecini ciddiye almadıkları, olayı daha çok bir ‘esir değişimi projesi’ olarak algıladıkları yolundaki iddianın hiçbir ciddiyeti yoktur. Malta’daki “Ermeni katliamı” yargılama süreci, İngiliz arşiv belgeleriyle kanıtlıdır. Buna rağmen, “soykırım” lobisi Malta’yı hayâsızca çarpıtmaktadır.
Malta Yargılaması esir değişimi yapılarak kapatılmamıştır. Tam aksine, Malta dosyası İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nca “takipsizlik” kararı verilerek kapatılmış, esir değişimi bundan sonra gündeme gelmiştir.  İngilizler, “takipsizlik” kararı verilinceye kadar “tutuklu” olduğunu varsaydıkları Malta’daki Türkleri, özellikle de “Ermeni kırımı” ile suçlananları “esir değişimi” girişimlerinin kapsamına almamıştır.

Anlaşma doğru ama...
Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nı veren Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey ile İngiliz Hükümeti arasında Londra’da 16 Mart 1921’de bir esir değişimi anlaşması imzalandığı doğrudur. Ancak bu anlaşma, Malta’daki tutuklu Türklerin bütününü kapsamamaktadır Öngörülen esir değişiminin kapsamı, Türklerin ellerindeki İngiliz esirlerin tümünü serbest bırakmaları karşılığında, İngilizlerin “Ermenilere ve İngiliz esirlerine zulüm, suiistimal etmemiş Türkleri iade etmeleriyle”sınırlıdır.
İngilizler Londra Konferansı’nı müttefikleriyle birlikte, Ocak 1921’deki Birinci İnönü zaferiyle birlikte Mustafa Kemal’in öncülüğündeki Kurtuluş Savaşı ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti gerçeğini kabul etmek zorunda kalınca düzenlemiştir. Buradaki amaç, Sevr Antlaşması’nı kısmen yumuşatmak ve Ankara’ya kabul ettirmektir.  
Bekir Sami Bey “Ermeni kırımıyla” suçlanan bu esir değişimi anlaşmasını işte bu Londra Konferansı sonrasında imzalamış, ancak Ankara yumuşatılmış Sevr önerisini de Bekir Sami Bey’in imzaladığı dar kapsamlı esir değişimi anlaşmasını da onaylamamıştır. Bekir Sami Bey’i de Dışişleri Bakanlığı görevinden almıştır.

İngiliz arşivleri
Ermeni katliamı suçlamasıyla Malta’da kalan Türklerin tutukluluğu, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın 29 Temmuz 1921’de, kanıt bulunamadığı için “Ermeni kırımı” iddiasıyla dava açılamayacağını açıklamasıyla sona ermiştir. Böylece “tutukluluk” halleri “siyasi rehinelere” dönüşen Türklerin ne zaman ve nasıl serbest bırakıldıkları İngiliz arşiv belgelerinde kayıtlıdır.   
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Kraliyet Başsavcılığı dava açılmayacağını bildirince, 10 Ağustos 1921’de İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’a esir değişimi için Türklerle “genel bir anlaşmayı düşünmek zorunluluğundan” söz eden bir yazı göndermiştir.Bu yazıya İngiliz Yüksek Komiserinin yanıtı, “Bir İngiliz Hukuk Mahkemesi’ni tatmin edecek geçerli kanıt bulunmadığı, bu nedenle daha fazla itibar kaybetmemek için bütün Türklerin esir değişimine konu olması gerektiği”özetinde olmuştur.
Esir değişimi görüşmeleri böylece başlamış ve uzlaşma sağlanınca gerçekleşmiştir.


Kurtuluş mücadelesi
Malta Yargılamasını sulandırmaya dönük bir çarpıtma da, İngilizlerin Milli Mücadele hareketi ile uzlaşma girişimlerinin İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın Malta’daki “takipsizlik” kararını etkilediği yönündedir. Malta’daki yargılama sürecini reddetmeyen, ancak siyasileştirerek sulandırmaya çalışan bu çarpıtma tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir.

Tarihi çelişki
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı,  “Ermeni kırımı” konusunda “takipsizlik” kararını 29 Temmuz 1921’da, ulusal kurtuluş mücadelesinin en zayıf olduğu bir sırada vermiştir. Yunan         Ordusu, 17 Temmuz’da Kütahya’yı, 19 Temmuz’da Eskişehir’i ele geçirmiş ve ulusal kurtuluş güçleri Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır.     Polatlı sırtlarına düşen         Yunan top mermilerinin sesi Ankara’dan duyulmakta, Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’dan Kayseri’ye taşınması tartışılmaktadır.
İngiltere’nin Ankara ile Kraliyet Başsavcılığı’nı etkileyecek herhangi bir uzlaşma girişimi yoktur. Tam aksine, İngiliz Hükümeti Ankara’ya vurulacak son darbenin hayalini kurmaktadır.
Ulusal kurtuluş hareketinin kendini toparlaması ve cephede Yunan güçleriyle denge kurması, Başsavcılığın “takipsizlik” kararının iki ay sonrasında gerçekleşmiştir.
Lozan Konferansı’na katılan Türk ve diğer devletlerin heyetlerinde yer alan önemli isimler bina önünde tarihi bir poz verirken görülüyor.
Lozan affı
“Ermeni soykırımı” lobisinin en çok bel bağladığı Malta çarpıtması, “Sevr’in yürürlüğe girmediği, Lozan imzalanınca da Malta’daki yargılama sürecinin af kapsamına alınarak kapatıldığı”  özetindedir.
Sevr’in, imzalanmasına karşın Osmanlı Sultan’ı Vahdettin tarafından imzalanmadığı doğrudur. Ancak bu, uygulanmadığı anlamına gelmemektedir. Öncelikle, İngilizler ve müttefiklerinin Anadolu’yu işgali Sevr haritası doğrultusundadır. Aynı şekilde, İstanbul’daki gayri resmi işgalin resmileştirilmesi de Sevr bağlantılıdır.
Malta’daki yargılama sürecinin Lozan ile af kapsamına alındığı söylemi ise insan aklıyla alay eden bir zaman yolculuğu kurnazlığıdır.
Malta’daki yargılama süreci 29 Temmuz 1921’de sonlandırılmıştır. Lozan ise bundan iki yıl sonra, 24 Temmuz 1923’de imzalanmıştır. Lozan imzalandığında ortada Malta ile ilişkilendirilecek bir yargılama yoktur. Dosyalar kapatılmış ve arşive kaldırılmıştır.

Robertson’un yazısı
Lozan ve Malta arasındaki bu zaman yolculuğunun en önemli aktörü, ünlü İngiliz  soykırım  hukukçusu Geoffrey Robertson’dur. Robertson İngiliz Parlamentosu’na Ekim 2009’da sunduğu “Ermeni Soykırımı Var mıydı?” başlıklı raporunda, “Ermenilerin katledildikleri” iddiasıyla İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından  Birinci Dünya Savaşı sonrasında Malta’da yürütülen soruşturmanın “Atatürk’ün liderliğinde yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulunca kapatıldığını, bu nedenle hiçbir hukuki değerinin olamayacağını” yazmıştır.
Ermeni diasporasının parasını ödeyerek yazdırdığı bu raporun amacı, “soykırım” iddiasının İngiliz Parlamentosu’nda kabul edilmesini sağlamaktır. İngiliz hükümetlerinin ve parlamentosunun bu konuda adım atmamasını Malta Yargılaması duyarlılığına bağlayan “soykırım” lobisi, Geoffrey Robertson’un ününden yararlanarak bu engelin aşılmasını amaçlamıştır.
Kurulmayan mahkeme
Malta Yargılamasını sulandırmak isteyenler, Sevr Antlaşması’nda öngörülen yetkili uluslararası mahkemenin kurulmadığını, dolayısıyla BM Soykırım Sözleşmesi’nde öngörülen biçimiyle bir yargılamanın yapılamadığını öne sürmektedir.
Evet, bir mahkeme kurulmamıştır, çünkü buna gerek kalmamıştır.
Malta sürecinde mahkeme kurulmadığı için yapılamayan yargılama değildir. Yargılama başlamış, yargısal soruşturma tamamlanmış ancak dava açılmamış, mahkeme önünde “kovuşturma” başlamamıştır.
Bunun nedeni İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ve yargılamanın ilk safhası olan soruşturma sonunda, Ermeni ve Hıristiyan Osmanlı vatandaşlarının “toplu olarak öldürüldükleri” gerekçesiyle “bir hukuk mahkemesinde dava açmaya yeterli kanıt” bulunamamasıdır. Dolayısıyla “kovuşturmaya gerek görülmemiş” olması ve “Ermeni kırımı” suçlamalarının düşürülüp bu konuda açılan dosyanın kapatılmış olmasıdır.
“Kırım” konusunda bir İngiliz mahkemesinin kabul edebileceği nitelikle kanıt bulunsaydı davanın açılacağı, yargılamanın Milletler Cemiyeti tarafından yetkilendirilen bir uluslararası mahkemece sürdürüleceği bilinmektedir. Yargılamayı yapacak mahkemenin nasıl kurulacağı Milletler Cemiyeti’nde bu nedenle konuşulup tartışılmıştır.
Soykırım referansı
 “Ermeni soykırımı” lobisinin Malta’yı hedef alan son çarpıtması, “Malta’daki yargılama süreci soykırım suçlamalarını içermiyordu, çünkü o tarihlerde böyle bir suç tanımı yoktu. Dolayısıyla, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın kararı, günümüzde Ermeni soykırımı iddialarının geçersizliği konusunda hukuki bir referans olamaz” biçimindedir.
Malta Yargılaması’nın soykırım suçlamalarını içermemesi nedeniyle “Ermeni soykırımı” iddialarının geçersizliğine hukuki referans olamayacağı iddiası kendi içinde çelişkilidir. Eğer Malta o tarihte “soykırım” tanımı olmadığı gerekçesiyle göz ardı edilip hükümsüz sayılacaksa, böyle bir suç tanımının olmadığı günlerde gerçekleşen olaylar için günümüzün “soykırım” tanımlarıyla suçlamanın da yapılmaması gerekir.
Malta Yargılamasının hukuki sonuçlarının günümüze taşınması reddedilirken, günümüzün “soykırım” suçunu geçmişe taşımaya kalkışmak çifte standarttır. Hastalıklı bir siyasal kültürün ürünüdür. Ötesinde, teorik planda hangi hukuki gerekçelerle savunuluyor olursa olsun, yaşamın gerçekleriyle uyuşmamaktadır.