4 Ekim 2013 Cuma

YARINA NE KALACAK?



Kaya Özsezgin The Sanat Çağı'nda, "gösteriye dönüşen" sanatı sorgulamaya davet ediyor.


"Contemporary art" adı altında ülkemizde de hayli merak uyandıran güncel sanat örnekleri ve bu örnekleri izleyiciyle buluşturan büyük etkinlikler; sanat mirasına gerçekten kalıcı bir katkı sunacak mı? Bugünlerde raflara çıkan bir kitap sanatseverleri gerçek yaratıcılık ve sanatta kalıcılık üzerine düşünmeye çağırıyor. Ülkemizdeki çağdaş sanat tartışmaları, bu "kalıcılık" sorunsalı üzerinden büyümeye devam edecek. Nitekim sanat eleştirmeni Prof. Dr. Kaya Özsezgin de The Sanat Çağı kitabında, bu sorunsaldan hareketle güncel sanat ile çağdaş sanat kavramları arasındaki sınırı tartışmakla işe başlıyor. Bunu yaparken de çabuk tüketilebilen yaratıcılık örnekleri ile düşünsel temele oturan sanat yapıtları arasında kırmızı bir çizgi olduğunu vurguluyor.

Yapıttan çok meta
Bir sanat yapıtının düşünsel temeli, yapısal bütünlüğü ve kullanılan teknik gibi ölçütleri anımsatan yazar; güncel sanat adını kullanarak bir tür "seri üretim" yapılmasını eleştiriyor. Özsezgin; gerçek ve kalıcı sanatın ölçütlerini formüle etmenin olanaksızlığını ve hatta yanlışlığını kabul edip herhangi bir sanat yapıtı için geçerli olan şu başlangıç noktasının altını ısrarla çiziyor: insan. Özsezgin bunu şöyle açıklıyor: ''İnsan varlığından uzaklaşmış, spekülatif varsayımlara sığınmış, dolayısıyla varlık nedenini yadsıma yanlışlığına düşmüş olan yapıt, sanat ortamında kalıcı olma şansını da yitirmiş oluyor."
Yazar, sanat yapıtının kalıcılığını insanı temel alması üzerinden tartışırken, tekniğin sanattaki yeri üzerinden de güncel sanat ortamına doğrudan bir eleştiri yöneltiyor. Bilimsel ve teknolojik gelişmenin eski çağlardan bu yana sanatçıların üretimini etkilediğini örnekler vererek anımsatan yazar; sanat mekanı sahipleri, izleyiciler ve özellikle genç sanatçıların dikkatini kendi deyimiyle "gösteriye dönüşen" sanatı sorgulamaya davet ediyor.
Özsezgin'in "Gösteriye dönüşen sanat" deyişiyle çizdiği çerçeve, elbette sadece sanat yapıtının kendisiyle kalmıyor. Bir yapıttan çok bir meta olarak sanatın markalaşması, estetik niteliğinden çok parasal değerinin önemsenmesi, hatta sergi açılışlarının yapıtları incelemek yerine uzun zamandır görüşülmeyen insanlarla bir araya gelme yeri haline gelmesi de bu çerçeveye dâhil. Sanatçının kendi üretim eylemini nasıl bir temele oturttuğu, onu nasıl işlediği, sanatın doğası, kuramsal dili, sanatçının kimliği, sanatçılar arasındaki etkileşim, özgünlük ve tasarımın sınırsızlığı gibi konular da bu bölümde değinilen önemli başlıklardan bazıları.
Özsezgin'in Türk resim sanatına iz bırakmış usta sanatçılar hakkında yaptığı saptama ve yorumlar kitabın ikinci bölümünü oluşturuyor. Aydınlık ve Cumhuriyet gazetelerinde yayımlanmış bu yazılarda Ömer Kaleşi'den Neşet Günal'a, Kristin Saleri'den Erdal Alantar ve Berç Toroser'e kadar usta pek çok sanatçının yanı sıra genç çıkışların da yine aynı titizlikle irdelendiğini görüyoruz.

Özsezgin, kitabının ana eksenini oluşturan gösteriye dönüşen sanat ortamına kitabın son bölümünde galeriler, koleksiyonerler ve müzayedeler açısından bakmayı da unutmamış, Türkiye'nin ilk uzun soluklu özel galerisi Maya Sanat Galerisi'nden bugüne açılıp kapanan ya da süreklilik kazanarak sanat tarihine önemli katkılar sunan İstanbul ve Ankara'daki galericilik örnekleri ile müzeler ve müzayedeler hakkında güncel tespitler bu bölümde yer alıyor. Sanat yapıtının bir yatırım nesnesi haline geldiği bir çağda, yapıtların açık artırmayla alıcısına ulaşması tartışılabilir; peki ya katıldığınız sergi açılışları hakkında ne düşünürsünüz? Özsezgin, gittikçe yaygınlaşan ama sessiz bir şekilde sanki geçiştirilen durumla ilgili şöyle bir soru soruyor: ''Sergi açılışlarında biraraya gelme olanağını fırsat bilerek sohbete dalanlar, çoğu zaman sergilenen işleri yeterince görme gereğini bile duymadıklarına göre, sergiler artık sanal bir dünyanın içine mi çekmektedir herkesi?

-----------------------
The Sanat Çağı Kitabını %25 İndirimle Satın Almak İçin Tıklayın;