20 Aralık 2013 Cuma

Türk Devriminin Yayıneviyiz


   1982 yılından beri varlığını sürdüren Kaynak Yayınevi'nin yayın politikasını, sektörde durdukları noktayı, bastıkları ve basacakları kitapları, yayınevinin genel yayın yönetmeni Sadık Usta'yla konuştuk. SELİN SAYAR


• Kaynak Yayınları ne zaman kuruldu ve o günden bu yana ne tür kitaplar yayımladı?
   Kaynak Yayınları ilk 1982 yılında kitaplarını çıkarmaya başladı, 32 yıl oldu. İlk başlarda edebiyat ağırlıklı yayınlara ağırlık vermiştik ama 1980'lerin ortasından itibaren siyasi ve tarih ağırlıklı kitaplara yöneldik. Gururla bahsettiğimiz söz konusu bu eserler Atatürk'ün bütün eserleridir. Atatürk döneminde öne çıkmış olan bilim adamları ve siyasilerin bütün eserlerini bastık. 1990'ların ortasından itibaren felsefe, müzik gibi bazı seçkin eserleri sürece kattık.'96'dan sonra çocuk kitaplarına ağırlık verdik. 2000'lerden sonra da "Ermeni Belgeleri ile Soykırım Yalanı" başlığıyla başka bir süreç daha başlattık. Rus arşivlerinden önemli Ermeni belgelerini yayımladık ve böylece Türkiye'nin soykırımcı olmadığını kanıtlamaya çalıştık. 1993'te Sivas katliamından sonra Türkiye'de aydınlanma meselesi ortaya çıktı. Turan Dursun'un bütün eserlerini yayımlamaya başladık. 90'ların ortalarında birden bire Muazzez İlmiye Çığ hayatımıza girdi. Tesadüfen bir çalışmasını öğrendik; din kitaplarının öne çıkardığı bazı mesellerin Sümerlerde de olduğunu kanıtlarıyla gösterince bunun çok ciddi bir çalışma olabileceğini düşündük. Biz kendimizi Türk devriminin yayınevi olarak görüyoruz. Turan Dursun, Muazzez İlmiye Çığ ve ilhan Arsel bizim en önemli 3 aydınlanma yazarımızdır. Keza yayınevimizin kurulmasında çok büyük emeği geçmiş olan Doğu Perinçek de en çok satan yazarlarımızın başında gelir.

• Yayınevi olarak, piyasada devamlılığınızı sürdürebilmek için nelere dikkat ediyorsunuz?
   Biz 4 alana çok önem veriyoruz: Atatürk'ün bütün eserlerine, aydınlanmaya, Türkiye'nin geleceğine dair teorik çalışmalara ve çocuk kitaplarını yeniden canlandırmaya. Bu yayınevini hiçbir rakip yıkamaz çünkü biz özel girişimci bir yayınevi değiliz. Büyük sermaye gruplarına dayanan büyük yayınevlerinin avantajları var ama en büyük dezavantajları da şudur; onların yayıncılığını piyasa belirler. Bizim yayıncılığımızı piyasa belirlemez. Evet biz piyasada var olmak için mücadele ederiz, piyasanın koşullarına uyum sağlamak isteriz ama biz esas olarak toplumsal yararı gözeten bir yayıneviyiz.

• Şu günlerde ne tür çalışmalar üzerinde duruyorsunuz?
   Kaynak Yayınları'nın okur profilini değiştirmemiz gerektiğini fark ettik. Çocuk yayıncılığına, edebiyata yeniden yönelmemiz gerektiğini düşündük. Buna örnek, 70 yıl önce ölmüş Rüştü Onur'un  bilinmeyen, saklı kalan mektuplarına ve anılarına yöneldik, "Kelebeğin Rüyası" filminin de baş kahramanıdır. Tamamen bir tesadüf eseri mektuplarına ulaştık, ilk defa biz yayımladık ve bunu 8 gün gibi kısa bir sürede hazırladık. Türkiye'de hep yabancı dillerden çevrilmiş Samed Behrengi'nin bütün eserlerini Farsçadan çevirdik. Bu arada İstanbul Kitap Fuarı'nda bu yıl onur konuğu olan Çin'le özel bir çalışma yaptık. Onların çok önemli efsanelerinden oluşan 12 tane çocuk kitabı dizisi yayımladık. Onun dışında Rus halk masallarını ve Anadolu masallarını yayımlayacağız. Ayrıca önümüzdeki yıl dünya devrimlerinden önemli çalışmaları monografiler halinde yayımlamayı düşünüyoruz.

• Yayın politikanızı nasıl tarif edersiniz?
   Biz Türk devriminin yayınevi sloganından hareketle 200 yıllık çağdaşlaşma mücadelesinin bütün eserlerini kendi bünyemizde toplamak istiyoruz. Buna örnek, şubat ayının başında benim naçizane bir katkım olacak, "Türk Ütopyaları"nı yayımlayacağız. Türk ütopyaları Ziya Paşa'dan başlar, ki bunlar Birinci Meşrutiyet in 1876'da ilk demokratikleşme adımlarıdır; devrimi yapan Namık Kemal ve Ziya Paşa'dan başlayarak Jön Türkler ve Cumhuriyet devrimi kuşaklarının eserlerini yayımlamayı düşünüyoruz. Biz toplumcu bir yayıneviyiz, kamu yararını gözetiriz. Çok sayıda yayınevi görürsünüz ama onları 10,20 yıl sonra hatırlamazsınız. Yayınevini geçin, yazarlarını da hatırlamazsınız. Suni olarak yaratılmış saman alevleri gibidir onlar. Gelirler, parlarlar, modern dünyanın da en büyük handikapı budur, kısa süreli yazarlar çıkarırlar ama 10 yıl sonra yeni kuşak onları bilmez. Biz onlardan ziyade, Türkiye'nin siyasi ve kültürel yaşamına yön veren yazarları bünyemizde toplamaya çalışıyoruz.

• Yayımladığınız kitapları hangi kriterlere göre seçiyorsunuz?
   Buraya gelen her dosyayı en başta ben inceliyorum. 2 kriter var; eğer kitap bilimsel bir eserse, "Bilimsel kriterlere uygun mu? Bu kitabın amacı nedir? Amacına uygun bir kurgusu var mı? İçeriği buna uygun mu?" sorularının cevabım ararız. Bilimsel olarak yeni bir şey anlatması gerek. Örneğin, aydınlanma konusunda birçok kitap gelir buraya. Turan Dursun'dan, Muazzez İlmiye Çığ'dan okuyarak, ona benzer kitap yazıyorlar. Biz bunları kabul etmiyoruz. Daha iyisi dururken, daha iyisi bizden çıkmışken, ben onun silik bir kopyasını neden basayım? İkincisi, bugün olmasa bile, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde ilgi duyacağı alanlara dönük bazı işaretler taşıyacak, hem tarih açısından hem kültürel açıdan kitaplar basmak istiyoruz. O yüzden önümüzdeki dönem, başka yayınevlerinde yer bulamayan genç edebiyatçıları kendi bünyemizde toplayacağız. Bizim kriterlerimizin başında şu gelir; bir kitap toplumda barışı, kardeşliği, dayanışmayı, dostluğu özendiren ve sevdiren içerikler taşımalıdır. Biz bir aşk romanı basabiliriz ama bu aşk bize toplumsal bir eleştiri çerçevesinde sunulursa anlamlı olur. Mesela Balzac'tan "Vadideki Zambak" niye klasik oluyor? Sadece aşkı anlattığından değil, aynı zamanda 19. YY. Fransa'sının toplumsal dönüşümünü, karakterle birlikte olağanüstü açıklar.