10 Temmuz 2013 Çarşamba

BENİM ŞAİRİM LYUBOMİR LEVÇEV


     Alain Bosquet ölmeden önce'Benim Şairlerim'adını vereceği, yaşayan şairlerden bir dünya şiiri antolojisi yapmak istiyordu. Antolojiye on iki ya da yirmi dört şair girecekti. Her iki durumda da Lyubomir Levçev bu antolojide yer alıyordu. Benden beyle bir antoloji yapmamı isteseler ben de Alain Bosquct'nin izinden giderim. Lyubomir Ievçev (1935) yirminci yüzyılda doğmuş, çağımızın en büyük ozanlarından biridir 1960'lann son yıllarında / Bulgar şiirinden çevirdiğim j şiirleri Dost dergisinde ya- { vınlamaya başlamıştım. Levçev'in şiiriyle o yıllarda tanışmıştım. Tarafımdan hazırlanan ve Türkçeye çevirilen, 12 Eylül darbesinden birkaç hafta sonra, Nisan 1971'de yayınlanan "Bulgar Şiiri Antolojisinin sondan bir önceki şairidir. Antolojide Levçev'i şöyle tanıtıyorum: "Troyan'da doğdu. Sofya üniversitesinde felsefe ve tarih öğrenimi yaptı. Toplumsal şiirde yeni değerler arayan genç kuşağa katıldı. Hiç kuşkusuz bu kuşağın en iyi ozanlarından biridir. 1957-1966 arasında beş şiir kitabı yayınlandı"


     Bugün, "Hiç kuşkusu "la başlayan cümleyi söyle yazarım: "Hiç kuskusuz bu kuşağın en iyi iki ozanından biridir." öteki sair bir otomobil kazasında ölen Vladimir Basev idi, Bulgar şiiri, bizim şiirde oh': gibi zihinsel ve yapısal devrimlerle, kopuşlarla gelişmedi XI yüzyılı başlangıç olarak alırsak evrim geçirerek bugüne geldi. Sağlıklı bir şiirdir. Benim antoloji Hristo Botevve Ivan Vazof ile başlar. Lyubomir Levçev bu iki şaire de bağlanır, onların devamıdır. Bu göbek bağı "militan-ozan"ın en iyi temsilcileriyle (Geo Milev, Nikola Vaptsarov ve Hristo Smirnenski) de vardır. Hristo Botev Bulgar halkının özgürlüğü için Osmanlıya başkaldırmıştı. 20 Mayıs 1876'da bir çarpışmada öldü. Geo Milev polis fırınında diri diri yakıldı. Vaptsarov direnme hareketine katıldığı için kurşuna dizildi.

DEVRİMCİ, İYİMSER GELENEK
      Gene benim antolojiden bir alıntı yapacağım: "İkinci Dünya Savaşından sonra gelişen yeni Bulgar şiiri de aynı geleneği sürdürmüş, birey ile toplum ve ülke. ülkenin yazgısı fle evrensel yazgı arasında bir köprü kur- /'şiirlerindeki ortak özellik: Sürekli ironi, geleceğe olan iyimser güven, bireyin ve insanlığın "manzarasına karşı derin bir tutku ve bir alt akıntı olarak derin bir lirizm maya çalışmıştır. Veseün Hançev, Vladimir Başve ve Lyubomir Levçev bu şiirin en iyi örneklerini veren ozanların başında gelir" Nedir bu gelenek? Devrimci atılış ve köklü iyimserliğe dayalı bu gelenek, yarının bugünden daha iyi olacağına inanmıştır. Bu tema hemen hemen her ozanda, bir dilek olarak değil, fakat toplumsal hayatı değiştirip geliştirmek içki girişilen çabada mantıksal ve inandırıcı bir öğe olarak bulunur. Benim Bulgar şiirinin bir tarihsel panoramasını çizdiğimi düşünebilirsiniz anıa ben Lyubomir Levçev'in şiirinden söz ediyorum. Şair benim 1979 yıkın Nisan ayından bu yana yakın arkadaşım. Dostum! İkinci Dünya Savaşı'nı ve Alman işgalini yaşadı. Sosyalist düzen kurulurken lise ve üniversite öğrenciydi. Sofya'da tanıştığımız zaman o 44, ben 43 yaşımızdaydık. O Bulgar Yazarlar Birliği Başkanı ve Kültür Bakan yardımcısıydı. Ünün ve gücün doruklanndayefa, ama önce şair ve alçakgönüllü bir hümanist idi ve yirmili yaşlarda yazdığı şiirin devamını yazıyordu, Antolojide yer alan "Garda Lorca'ya Ağıt", "Ateş Çalan Adam" ve "ilkbahar Sesleri'ni yazan genç şairin izinde \e peşindeydi. Sosyalist düzenin yıkışından sonra yazığı şiirler de yirmili-otuzlu yaşlarındaki şairin, kırklı-ellili yaşlardaki şairin yazdıklarının devamıdır. Aralarında bir çelişki, red ve inkar ilişkisi bulunmamaktadır. Çünkü tabanda insan sevgisine, insanın varlığına inanan, insanlık için iyi ve mutlu bir gelecek kurmak isteyen, en azından bu türden erdemler için kaygı duyan bir şair.

     Elinizdeki kitap 19601i yıllardan başlayıp 20001i yıllara kadar uzanan kırk yıllık bir dönemi kapsıyor. Şiirlerdeki ortak özellik: Sürekli ironi, geleceğe olan iyimser güven, bireyin ve insanlığın "manzarası"na karşı derin bir tutku ve bir alt akıntı olarak derin bir lirizm.

UCU AÇIK BİR ŞİİR
     Her şiirin bir öyküsü vardır. Bu öykü, anglo-sakson şiirinde ya da tipik olarak Borges şiirinde görülen öyküsel öykü değildir. Şiirsel bir öyküdür. Şiirin, soldan sağa yazılan yüzey yapısında yer almaz, öykü yukarıdan aşağıya doğru yazılan derin yapıdadır. 1960'lı yıllarda yazdığı şiirlerde de vardır bu özellik yetmişli yaşlarda yazdıklarında da vardır. İşte bu sadece çağının çağdaşı olabilmiş şairlerde görülebilen ve asla eskimeyen bir niteliktir. Tarih ve şairin bireysel hayatı Levçev'in şiirinin temel taşlarını oluşturur. Sağlam bir temel! Şair bir biçim kurmanın değü, fakat bir anlam kurmanın peşindedir. Sözcüklerle, söz dizimi öe oynamaz, onlan yüksek bir amaç; için kullanır, keşfedilmemiş topraklara ulaşır. Anlam gerçekten kurulmuşsa "biçim" özgün bir yapı içinde kendini tekrarlamadan ortaya çıkar. Angk-Sakson eleştirmenler onun şiiri ile "Beat Generation" şiiri arasında zorlama bir ilişki kurmak eğilimindedir ama onun şiirinin çok sağlam bir felsefi tutarlılığı vardır. Levçev'in yapıtı bir karşı-kültür arayışının tepkisel yansımaları değildir, daha iyiyi, daha mutluyu arar. Yıkıcı değil yapıcıdır. Sadece kendi şür ve kültür geleneğinden değil başka geleneklerden de beslenir. Bu nedenle önü asla tıkanmayan ucu açık bir şiirdir. Lorca'dan, Aragoridan, Neruda'dan. Nazım Hikmet'ten. Yesenin'den, kendi şiiı geleneğinden beslendiği kadar beslenir. Bu nedenle yerel olduğu kadar evrensel bir şiirdir. Kadriye Cesur'un çevirisine gelince:

     Kadriye, üniversite dahil bütün eğitim ve öğrenimini Bulgaristan'da yapmış, yirmi yıl önce İstanbul'a göçmüş, çift dilli, çift kültürlü bir şiir emekçisidir.Türkçeden Buigarcaya. Bulgarcadan Türkçeye herhangi bir dilsel tuzağa düşmesi neredeyse olanaksız. Üstelik her iki yöne (yönde) de şair kumaşı var. Benim şiirlerimi Buigarcaya çevirdi, çeviriyor. Lyubomir Levçev'ten yaptığı ve bu kitapta yer alan şiirler onun çevirmenlik başarısının inandırıcı bir örneği. Elinizdeki kitapta yer alan ve benim çok sevdiğim bir şiirin, "Yarının Ekmeği" (1999) adlı şiirin son dizeleriyle sözü size bırakacağım:

Tanrım!
Niçin yaşıyorum!
Niçin dolaşıyorum Rodoptar'da bir başıma?
Niçin eğiliyorum şu kör kuyuların dibine?
însanların kapattığı mağamkm niye eşeliyorum?
Niçin akşam ediyorum,
senin terk ettiğin onca sunak yerinde?

Ölmeyi unutmuş
ama ekmeğin tılsımım bilen
son büyücünün sığmak yolunu
arıyorum ben.
Ancak bugün satılan
ekmeğin tılsımı değil derdim.
Dünden kalmış atılacak ekmeğin ki de değil...
Yarının ekmeğinin san gerek bana.
O öpülesi ekmeğin.
Çocukların kolundan tuttuğu gibi,
baba ocağına geri gönderen
ekmeğin gizi gerek bana!

Bütün yazdıklarına ek olarak: Oğlunu, çocuklarını seven şair elbette benim şairimdir!

-------------------------------------------------------------
Işık Külü Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;