8 Mart 2013 Cuma

DEVRIMCI, SILAHLI KÜLAHLI, KATIKSIZ DELIKANLI


 Birinci baskısı 1994'te yapılmıştı " insan Yılmaz Güneydin... İkinci baskısı için bugüne kadar bekledi. M. Şehmus Güzel'in dediği gibi, kitabı bir ihtiyaca yanıt verdiği için, uzun zamandır beklenen, aranan bir kitap olduğu için, KAYNAK YAYINLARI tarafından yeniden yayınlanır yayınlanmaz, " şirin ve harbi " bir ilgi gördü ve kısa zamanda üçüncü baskıya geldi sıra. Yapmacıksız, samimi bir ilgi. Güzel'in " tam Yılmaz'a layık bir ilgi " tanımına denk düşen... Kitabın kurgusunda, Giriş'te belirttiğiniz gibi başrolü Yılmaz Giiney'in arkadaşlarına, dostlarına, yakınlarına vermişsiniz. Yazar olarak siz, baskın bir rolde değil " ortak " anlatıcılardan birisiniz. Bu bilinçli bir tutum mu? Söylediğiniz doğru. Yılmaz Giiney'i özel bir çıkar ilişkisi olmadan, " delikanlılık ", siyasi yoldaşlık ve arkadaşlık sonucu izleyen, onunla yürüyen, hapishanede, dışarıda ve yurtdışında yanında ve birinci derecede yer alan arkadaşlarını seçtim. Onların birçoğu benim de yakın arkadaşlarımdı ve hepsini tanıyordum. Değişik nedenlerle hiçbirinin anılarını yazmayacaklarını da tahmin ediyordum. V Arad a n geçen onca zaman beni doğruladı. vSöy U.- M. Şehmus Güzel leşileri yapmaya başladığım 1989'dan bugüne, söyleşi, nehir söyleşi yaptığım dostlardan hiç biri anılarını yazmadı. Bunun önemi şurada: Onların yazmayacaklarını bildiğim, tahmin ettiğim anılarını, onları konuşturarak, kasetlere alarak, bu kasetleri çözerek ve sonra gerekince yeniden ve yeniden söyleşilerle yeni sorularımla iflahlarını keserek yazdım. Kâzım (Binaü Akpınar) başta birçok arkadaşla söyleşim günlerce sürdü. Unutulması tehlikesi olan anıları bir yerde kurtardım. Metin Alınok'un dediği gibi " yangında ilk kurtarılacak " şeylerdi bu anılar. Bunu başardık. Önemli olan da bu. Kitabı ben yazıyorum diyerek başrole çıkmam ayıp olurdu ayrıca. Asıl başrol oyuncuları kitapta isimlerini andığım ve her biri kendi alanında kalıcı şeylere de imza atan dostlardır.

BAŞKA BİR GEZEGENDEN DÜŞMÜŞTÜ SİNEMAYA

1990'h yıllarda arkadaşlarmızla Adana'da Nâzını Hikmet, Aziz Nesin, Deniz Gezmiş ve Yılmaz Güney afişlerini yapıştırırken, insanlar bu afişleri ellerimizden alıp götürüyorlardı. Sanırım birçok evin duvarını süsledi bu afişler. Yılmaz Güney afişleri ise sadece politik insanlar tarafından değil herkes tarafından isteniyordu. Kitabınızda da bu yönü öne çıkıyor Giiney'in. Size göre halk tarafından bu kadar çok sevilmesinin neden leri neler? Yılmaz Güney, aktör denilince istanbul'un yakışıklı çocuklarının akla geldiği (aman yanlış anlaşılmasın istanbul'un yakışıklı çocuklarına yan bakmıyoruz. Tarihi bir gerçekten söz ediyorum), sinemada başrole çıkmak için ille " jön prömiye " olmanın arandığı bir dönemde sinema dünyasına bir uzay taşı gibi düştü. Düştüğü yeri darmadağınık etti. Doğal, çünkü gerçekten başka bir gezegenden geliyordu: " Çirkin " di. Adanalı'vdı. Anadolu çocuğuydu. Parasız pulsuzdu. Ve asıl önemlisi filmlerinde sürekli olarak yoksul, kimsesiz, bir gecekonduda, kendi yağında kavrulan, kara kuru anasından başka dayanacağı dalı olmayan bizden biriydi. Adanalılar hangi siyasi cepheden olursa olsunlar Yılmaz'ın hiçbir filmini kaçırmazlardı. Gerekliğinde ona " Allahına kadar " da sahip çıkarlardı. Aidiyet mi diyelim, kimlik bütünleşmesi mi? Artık nasıl ııygıın görürseniz. Küçük Yılmaz'ın sünnet düğününe Ferdi Tayfur bile gelmiştir davet ıııavet olmadan, " Adanalı'yık " diyen dünya kadar insan da.

YOKSULLARIN DELİKANLI AYDIN SEMBOLÜ

Kitabınızda " Yılmaz Güney sembolleri severdi " diyorsunuz. Bir sembol olarak bugün, nasıl bir Yılmaz Güney var? Yılmaz Güney bizzat kendisi bugün bk semboldür. Ben kendi adıma yanıt vereceğim, ancak bu sorunuzun pek şık olduğunu ve yurttaşlarımıza da sorulmasının son derece ilginç sonuçlar doğuracak potansiyel taşıdığını söylemek isterim. Yılmaz Güney bizzat kendisinin olmak istediği gibi bir insan biçiminde sembolleşti: Dürüst, yalansız, cömert, delikanlı, bitirim gerektiğinde, emeğe ve yaşlılara, kadınlara ve çocuklara saygüı, devrimci, kimsesizlerin, yoksulların, emekçilerin, işçi sınıfının yanında yerini alan bir aydın. Siyasi eylemden kaçınmayan iyi bir sinemacı, iyi bilyazar niteliklerini de anımsatmak isterim burada. Bugün " Yılmaz Güney gibi olmak " diye bir durum bile söz konusu. Kendimizi Yılmaz'ın seyircisi yerine koyarsak (ki ben de sıkı ve vefalı biıYılmaz seyircisiydüıı) Yılmaz'la bütünleşmeydim de kiminle bütünleşelim? Ayhan Işık olmamız nâmümkündü, Ediz Hun çok yakışıklıydı, Fikret Hakan acayip bitirim ve şak. Bizim için varsa yoksa Yılmaz. O kadar ki, filmlerinde biri Yılmaz'a arkadan yaklaşıp haince vuracak gibi olunca sinema salonlarında telaş doğar, seyirciler ayaklanır, " abi arkana bak ", " abi bıı adamın niyeti kötü " diye bar bar bağıranlar ortalığı velveleye verirdi. Tabancasını şalvarının cebinde taşıyan ya da allı pullu kemerinin ortasında bir yerde " yatırmış / unutturmuş kekolar " ise çıkarır çak aratmazını ve beyaz meyaz dinlemez o " Allahsız kitapsız perde " yi delik deşik ederdi. Yılmaz Abi'yi sahipsiz mi sandınız lannnnnn! Seyircisiyle böylesine bütünleşen kaç oyuncu vardır?

HALKININ İYİLİĞİ İÇİN ACILARA KATLANDI

Doğru olan bir şey daha var: Toplumsal kategorilerin tamamına yakını ve siyasi yelpazenin 180 derecesinde herkes " tutardı " Yılıııaz'ı. Kaç mahkum çıkmışur Yılmaz'la yattığı hapishaneden ve " ben Yılmazcı'yım " demiştir: Yani bir parça devrimci, iki dirhem silah külah işleri uzmanı, ve katıksız delikanlı demektir Yılmazcı. işte Yılmaz Güney'iıı tutulmasındaki sihirli formül. Yılmaz da herkesi kabul etmek, kucaklamak, herkesle dost olmak isteyen bir insandı. Siyasi açıdan ve hele kimi konularda taviz vermezdi hiç, ama insanları da ille siyasi görüşlerine göre karalamazdı, dışlamazdı. Bütün bunların sonucunda Yılmaz Güney afişine de sahip olmak ister vatandaşımız, oııun fotoğrafının yer aldığı kartpostala da. Bunlar bir tür nazar boncuğudur kimi yurttaşımız için. Yılmaz, sonuç itibariyle birçok ailenin bir üyesi, uzakta olan ama bizi hep düşünen, bizim için elinden geleni arkasına koymayacak bir aile üyesi, bir büyüğümüz olarak algılanmıştır. Aslında bu o kadar hayal de değildi. Bunda epey gerçek payı da vardı. Yümaz halkının iyiliğini düşünüyordu, onun geleceğini kurtarmak için çabalıyordu. Yoksa sosyalist olur muydu? Yoksa onca acıyı çeker miydi? Kitabınızda son bölüm " Yılmaz Güney'den Kalan " başlığını taşıyor ve dostlarının görüşlerine yer veriliyor, size göre bugün için nedir Yılmaz Güney'den kalan? Size Yılmaz Güney'den bana ne kaldığını söylebilirim: Dürüstlük, alçak gönüllülük, emekçilere, yaşlılara, kadınlara ve çocuklara saygı, kararlı devrimcilik inancında bir dost ve bir yol arkadaşının anıları, halka güvenmek, çalışmak ve çalışmak ve yine çalışmak, sıradan insan, sakat, aptal, yıkıntı, miskin diye hiç kimseyi hor görmemek, siyasi görüşü ne olursa olsun her insana yakınlık göstermek, ihtiyacı varsa yardım istiyorsa elimizi taşın altına sokmak. Ve buna benzer nice erdem.


Kaynak:  Sol Gazetesi