25 Mayıs 2013 Cumartesi

Esaretten kurtuluşa


Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, bir soru önergesine verdiği cevapta, son üç yıl içinde TSK’den emekliliğini isteyen general-amiral-subay-astsubay sayısının 13.751 olduğunu açıkladı.
Bu sayıya Ergenekon, Poyrazköy 1-2, Amirallere Suikast 1-2, Askeri Casusluk, Fuhuş ve Şantaj (İstanbul-İzmir), 28 Şubat vd. soruşturma ve davalarına dâhil edilerek tasfiyesi gerçekleştirilen 2-3 bin subayı da eklersek, Türk Ordusu’nda yapılan tasfiyenin boyutları ortaya çıkar.
Türk Ordusu, tarihinin en büyük saldırısı ile karşı karşıyadır.
Ve yine Türk Ordusu, tek bir kurşun atmadan tarihinin en büyük zayiatını vermiştir.

“Yargıya güvenelim” gafleti
Bu büyük “yenilgi”nin temel nedeni, Ordunun karşı karşıya olduğu düşman saldırısını görememesidir.
İlk tutuklamaların ardından ve daha sonra uzunca bir süre, “Yargıya güvenelim, gerçekler ortaya çıkacak” sözlerinde ifadesini bulan gaflet, birçok Balyoz davası tutuklusunun açıkladığı üzere, bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından 2012 yılında bile hâlâ söylenebilmekteydi.
Tutuklamaların sürmesi ve davaların açılması ile birlikte bu görüş yavaş yavaş değişti.
Tutuklu subayların bizzat yaşadıkları ve daha önemlisi tertibe karşı başından beri verilen mücadele gözleri açtı, zihinleri aydınlattı.
Çok sayıda komutan, yaşadıklarından hareketle kitaplar yazdı, yazmaya devam ediyor.
Yazılan kitaplar, ilk başta yaşanan kanunsuzluğu sergilemekten ibaretken, giderek Türkiye’yi hedef alan bu saldırının arkasındaki adresi açıkça ortaya koyan ve saldırının nasıl püskürtüleceğine ilişkin görüşleri içermeye başladı.
Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen’in “Kardak’ta Kahraman, Hasdal’da Esir” adlı kitabı, Kaynak Yayınları’ndan çıktı.
Kitap bir yandan TSK’ye saldıran “çete”nin suçlarını somut bilgilerle ortaya koyuyor; diğer yandan çıkış yolunu gösteriyor.

Tertibin arkasındaki güçler: ABD-AKP-F Tipi Cemaat
Albay Türkşen, her şeyden önce TSK’ye yapılan bu saldırıyı gerçekleştiren güçleri netlikle belirlemektedir:
“… kurgu davalar esas olarak üç güce fayda sağlamıştır… Bu üç güç elbette ABD-AKP-F Tipi Cemaattir.” Erdoğan’ın zaman zaman aldığı tavırlar (Başbuğ’la ilgili sözleri, hastane ziyareti vb.) kimseyi yanıltmamalıdır. (s. 34)
ABD ise, kontrolden çıkan, kendi bağımsız gücünü inşa eden, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de ulusal çıkarı esas alan TSK’den rahatsızdır.
Ve operasyon AKP’nin sunduğu olanaklar ile F Tipi Cemaatin, Emniyet, Ordu ve Yargı içindeki elemanları marifetiyle yürütülmektedir. (s. 341-342)
Albay Türkşen, tertibi yürüten bir gizli suç örgütünün varlığını, somut olaylardan hareketle anlatmaktadır. Kitabın 120. sayfasında Komplo Örgütü’nün şemasını da vermektedir.

TSK’ya neden saldırıyorlar?
Ali Türkşen, Türkiye’yi hedef alan komplonun, özel olarak TSK’ye ilişkin hedeflerini de şöyle sıralamaktadır:
1. “Görevde bulundukları zaman icra ettikleri faaliyetlerle hem ABD’yi, hem de komplo çetesinin eleman ve sempatizanlarını zor durumda bırakan, faaliyetlerine engel olan emekli general ve amirallerin tutuklanması ile hem intikam alınmış, hem de hâlâ görevde olanlara ‘yıllar geçse bile Silivri’ye göndeririz’ mesajı ile gözdağı verilmiştir.”
2. Hâlâ görevdeki amirallerin tutuklanması ile tayin ve terfilere fiilen müdahale edilmiştir.
3. Önümüzdeki 15-20 yıl içinde TSK’nin komuta kademesini oluşturacak kurmay albaylara yönelik tutuklamalar ile, Orduya en büyük darbe vurulmuştur.
Türk Ordusunun geleceğini ipotek altına alma hamlesi yapılmıştır.

Çıkış yolu
Albay Ali Türkşen, bu saptamaları yaptıktan sonra, çıkış yoluna da işaret ediyor:
“Türk ulusu artık bağımsız yaşamak ile nohut/makarna/kömür alışverişi arasında bir tercih yapmak zorunda kalacağı noktaya doğru süratle ilerlemektedir. Her gün daha da muhafazakârlaşan günümüz Türkiye’sinde, TSK’nin bu süreçten etkilenmemesini düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle Türk askerinin yeniden Mustafa Kemal’in askeri olduğunu hatırlaması için gereken baskı artık kendi içinden değil, Türk ulusunun ortak iradesinden gelmek zorundadır. Ortada bu seçenek dışında bir alternatif kalmamıştır.” (s. 356)

Zorunlu son söz
Örgütlü olmayan bir ulusun, iradesi olmaz.
Daha doğrusu “Ulus”, iradesini Öncü Örgütü ile ortaya koyar.
1920’lerde Türk Ulusunun iradesini hayata geçiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti idi.
Günümüzün “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” vardır. Ve Parti olarak, milli Cephe olarak, Gençlik Örgütü olarak, basın ve yayın araçlarıyla (Günümüzün Hâkimiyet-i Milliye gazetesi) mücadele alanındadır.
Bütün sorun her yurttaşın bu mücadele mevzisine bir an önce girmesidir.
Hâlâ görevde olan Albay Türkşen’in yapamayacağı bu çağrıyı, kitabın son sözü olarak biz söylemiş olalım.

Mehmet Bedri Gültekin
ulusalkanal.com.tr

-------------------------------------------------------------
Kardak'ta Kahraman Hasdal'da Esir Kitabını %25 İNDİRİMLİ Satın Almak için Tıklayın;


,