7 Mart 2013 Perşembe

DUVARIN ARKASINDA BİR AMİRAL GEMİSİ: TCG HASDAL


Komutanların daha hakim karşısına çıkmadan tutuklandıklarını öğrenmeleri ne anlama geliyor? Ne aradığını ve nerede bulacağını bilen, lehte delilleri karartan, dava başlamadan mütalaa yazan savcılar kime hizmet ediyor? Mahkeme, mahkumiyet kararını niçin sanıklann yüzüne okuyamıyor? Subaylarının esaretine göz yumarak savaş yeteneğini kaybeden ordu, ne yapmalı?

"Neyaptığınızın, kime, neye hizmet ettiğinizin farkında mısınız?"
Bu soruyu bize "savaşta" esir alınmış bir Türk amirali soruyor.
Hemen yanıt vermeyin. Sorunun sahibi Tümamiral Semih Çetin'in "Bir ihanetin öyküsü" adlı kitabını okuduktan sonra, fikriniz değişebilir. Çünkü kitap bize sadece yaptıklarımızı değil, yapmadıklarımızı da sorgulatıyor.

ELİNİ TARİHTEN ÇABUK TUTTU

Tümamiral Semih Çetin, Gölcük Donanma Komutanlığı'nda Kurmay Başkanı iken Balyoz tertibi ile gözaltına alınmasından, 18 yıl hapis cezasına çarptırılmasına kadar geçen yaklaşık iki buçuk yıllık sürede yaşadıklarını, tanık olduklarını, düşündüklerini, saptamalarını ve duygularını kaleme almış. Kaynak Yayınları'ndan çıkan kitap bir anı kitabı değil, bir günlük yada savunma hiç değil. Adı üzerinde, bir ihanetin öyküsü... İçinizi hâlâ ufacık bir vicdan kırıntısı varsa; bu kitabı okumak için de çok sebebiniz var.
İhanete uğrayanlar, sadece hapse atılanlar mı? Yalnızca bu tertibi tezgâhlayanlar ve alet olanlar mı hain? Tertiplerin antiemperyalist, Atatürkçü komutanları hedef aldığını ve sürecin adım adım ülkeyi bölünmeye götürdüğünü bilen ama sessiz kalarak makamlarına rağmen ihanete ortak olan "Samanyolu yıldızları" kim? Tabii bir de vefasızlar, aptallar, korkaklar var! Semih Çetin, elini tarihin yargısından daha çabuk tutuyor ve kitapta herkese hak ettiği yeri veriyor. Amazonlara ve omzundaki tek yıldızla omuzlarda taşınanlara da elbet...

ACABA SIZ HANGİ SAYFADASINIZ?

Yazar iddianameleri, sözde delilleri, bilirkişi raporları ve duruşma tutanaklarıyla binlerce sayfalık anlaşılması güç bir evrak yığını olan Balyoz davasmı, hepimiz için anlaşılır hale getirmiş. Süreci, bir çocuğun bile rahatlıkla anlayabileceği üslubuyla, gerçeklerden hiç kopmadan, ayrıntılarda boğulup okuru sıkmadan anlatıyor.
Kitapta, birçok olay anlam kazanıyor, taşlar yerine oturuyor, birçok soru yanıt buluyor.

Komutanların daha hakim karşısına çıkmadan tutuklandıklarını öğrenmeleri ne anlama geliyor? Ne aradığını ve nerede bulacağını bilen, lehte delilleri karartan, dava başlamadan mütalaa yazan savcılar kime hizmet ediyor? Mahkeme, mahkumiyet kararım niçin sanıkların yüzüne okuyamıyor? Subaylarının esaretine gözyumarak savaş yeteneğini kaybeden ordu, ne yapmalı?

SIZ DE KOĞUŞTASINIZ

Balyoz davasım çok yakından takip ettiğini sananların bile Tümamiral Çetin'in kitabından öğrenecekleri var. Nitekim, yazar kitabında sıkça duvarm öteki tarafına geçiyor ve "TCG Hasdal" adım verdiği cezaevindeki ortamı, okura da yaşatıyor.
Artık siz de o koğuşta bir ranzadasınız; konuşulan her şeyi duyacak, yaşanan her şeyi göreceksiniz. Ordunun komuta kademesinin tutumunu, en yakın silah arkadaşlarının anlatımlarıyla irdeleyecek, en sert eleştirileri duyacak, en gerçekçi tespitleri burada yapacaksınız. Yine de moraller bozulmayacak, kendinize orada da bir dünya yaratmayı başaracaksınız. Yaratıcılığınızı geliştirip ufoyla ne harikalar yaratacak, taş duvarlar arasında "paşabahçe" kuracaksınız.

AMİRALLERİN OMZUNDA BİR TEĞMEN

Çevirin sayfayı! Küçücük çocukların aylardır ayrı bırakıldıkları babalarına sarılmaları nasıl engellenilmiş, izleyin!
Birkaç sayfa daha çevirin; amirallerin omuzlarında taşıdıktan teğmeni tanıdınız mı? Mahkeme heyetine "Sizden tahliyemi istemiyorum. Beni Hasdal'a, komutanlarımın yanma gönderin" diye meydan okuyan Mehmet Ali Çelebi, işte o! Artık görevine, üniformasıyla devam edecek. Hasdal'daki 5. Ordu mensupları, avluda onu uğurlamak için toplanmış. Cezaevinde saksafon çalmayı öğrenen teğmenler Harbiye Marşını çalıyor, ortalık alkıştan inliyor. Ve Çelebi, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganlarıyla, amirallerin omzunda avlu kapısına kadar uğurlanıyor...
Aylar sonra yine aynı avlu... Gitar, bağlama, flüt ve akordeondan oluşan orkestranın ezgilerini dinliyorsunuz şimdi de. Komutanlar bu kez, terfi sıraları gelmişken emekli edilen arkadaşları için çalıyor. Az sonra hediyeler verilecek, sabah da erkenden alkışlarla Silivri'ye uğurlanacaklar. Hiçbirisi, o günü unutamayacak...

HASDAL'DA BİR DÜĞÜN

Daha hızlı çevirin sayfalan. Semih Çetinle birlikte bilgisayar odasına gidin ve arkanıza yaslanıp bir düğün cd'si izleyin; kendi kızınızın katılamadığınız düğününü! Güzel anıları ölümsüzleştirmek için değil, size özel çekilmiş bir film aslında bu. Kızınız hüzünle size sesleniyor: Seni çok seviyorum...
"Ben de" diyorsunuz belki, ama o sizi duyamıyor... Olsun, üzülmeyin. Bir sayfa daha çevirin. Aylardır boş yere yattığınız hapishane, artık beş yıldızlı bir otelin düğün salonudur. Düğün alayı Hasdal'a geldi bile! Cezaevinin açık görüş salonu, ilk kez bir gelini ağırlıyor. Kızınıza sarılmak için koskoca bir saatiniz var! O an, bunun tadını çıkaran ama bir gün sonra, havalandırmada, o gecenin her saniyesini hatırlayıp yağmur altında ilk kez ağlayarak yürüyün...

YANITINIZ?
Çevirecek sayfa kalmadı mı? Şimdi ertelediğimiz soruyu yanıtlama zamanı.
Ne yaptığımızın, kime, neye hizmet ettiğimizin farkında mıyız?


Kaynak:  Aydınlık Gazetesi